GOGOL: GERÇEKTEN ÖLÜ CANLAR

Posted by on Nisan 30, 2006 in Güncel

Gogol’ün, Ölü Canlar adlı kitabı, Alkım Yayınevi’nin Sabah gazetesiyle yaptığı ortaklık sonucunda, 2 YTL karşılığı promosyon olarak gazeteyle birlikte dağıtıldı. 30 Nisan 2006 günü bu kitabı satın aldım. Okumaya başladım. Daha ilk sayfayı, aşağıdaki satırları okurken daha önce okumuş olduğum hissine kapıldım:

gogol celal oner.jpg “Bir il merkezi otelciğinin avlu kapısı, oldukça güzel, küçücük yaylı bir arabaya, bekârların, komutanların ve emekliye ayrılmış yüzbaşıların, yüz canlı çift-çubuk sahiplerinin, uzun sözün kısası orta halli bütün insanların kullandıkları arabalardan birine açıldı. Araba ne güzel, ne çirkin, ne şişman, ne zayıf, ne genç, ne de yaşlı bir bay tarafından kiralanmıştı. Onun kente gelişi kimsenin umurunda olmadı; sadece, otelciğin karşısındaki bir içkievinin kapısı önünde duran, halktan iki adam, yolcudan çok araba üzerine biraz konuştular.
«Şu tekerleğe baksana sen,» dedi biri, «gerekirse acaba Moskova’ya kadar gider mi?»
«Hem de nasıl gider,» dedi diğeri.
«Ama, kuşkusuz, Kazan’a kadar gidemez.»
«Yok canım, olmaz bu kadarı, olmaz.»


Konuşma burada son buldu. Araba, otelin önünde beyaz pazenden, kısa, dar pantolonlu, gömleğinin yakası Tula modasına uygun, küçük tabanca biçiminde tunçtan bir iğne ile tutturulmuş, fraklı bir delikanlıyla karşılaştı. Delikanlı döndü, arabaya baktı, uçmak üzere olan kasketini eliyle tuttu, ve sonra yoluna devam etti.
Avluya girince yolcu, yüz çizgileri zor seçilen, canlı, çevik bir garson tarafından karşılandı.” (s. 5)

Vedat Gülşen Üretürk’e ait, 1960 yılında yayımlanmış Ölü Canlar çevirisini açtım. Orada bu bölüm şöyleydi:

gogol vedat gulsen.jpg “Bir vilâyet merkezi otelciğinin araba kapısı oldukça güzel küçücük yaylı bir arabaya, bekârların, kumandanların ve emekliye ayrılmış yüzbaşıların, yüz can’lı çift – çubuk sahiplerinin, uzun sözün kısası orta halli bütün insanların kullandıkları arabalardan birine açıldı. Araba ne güzel, ne çirkin, ne şişman, ne zayıf, ne genç, ne de yaşlı bir bay tarafından tutulmuştu. Onun şehre gelişi kimsenin umurunda olmadı; yalnız, otelciğin karşısındaki bir içkievinin kapısı önünde duran halktan iki adam, yolcudan çok araba üzerinde birkaç söz söylediler.
– Şu tekerleğe baksana sen, dedi biri; acaba gerekirse Moskova’ya kadar gider mi?
– Hem de nasıl gider, dedi öbürü.
– Ama, şüphesiz, Kazan’a kadar gidemez?
– Yok canım, olmaz bu kadarı, olmaz.
Konuşma burada son buldu. Sonra, otelin önünde araba beyaz pazenden kısa, dar bir pantalonlu, modaya uygun ve küçük bir tabanca biçimi Toula’lı (1) tunçtan bir iğne ile kapatılmış gömlek görülen fraklı bir delikanlıya çarptı. Delikanlı döndü, arabaya baktı, uçmak üzere bulunan kasketini eliyle tuttu, ve sonra yoluna yolcu oldu gene.
Avluya girince yolcu, yüz çizgileri güç seçilen, öylesine canlı, ıyle-sine çevik bir garson tarafından karşılandı.” (s. 11)

Bir hata olabilir diye başka bölümleri karşılaştırdım:

gogol celal oner.jpg “Rüzgârda, yağmurda, çamurda uzun uzadıya bir yolculuktan sonra, çıngırakların sesinden, şunu bunu yapma gürültülerinden, durmadan anayolların ayaktakımı -sürücüler, nalbantlar, uyuyakalmış menzil memurları ve şunlar bunlar- ile karşılaşmalardan serseme dönerek, en sonunda kendi damım gören yolcunun mutluluğunu düşünün: Sıcak bir karşılayışın avutuşunu; elde ışık, kendine doğru koşup gelmiş insanların çığlıklarını, çocukların fır fır gidiş gelişlerini; tüm acı yolculuk anılarını unutturan ateşli kucaklayışlarla karışmış o tatlı sözleri bilen bu yolcuya ne mutlu! Ne mutludur aile babası, ama vay bekârın haline vay!
Kendini, ille de değerli ruhların tasvirine vermek için, o pek yavan gerçekliği insanlığın onurunu düşüren ve bu onuru iki paralık eden soğuk kişilerden fellik fellik kaçan; boyuna değişen tasvir anaforu içinde, ne yapıp edip birkaç ender ayrıcalığı seçen; sazının yüksek perdesini hiç değiştirmeyen, hiç zavallı insanlara inmeyen ve yerden gök ülkesine uçan yazar da mutludur.” (s. 107)

gogol vedat gulsen.jpg“Yelde, yağmurda, çamurda uzun uzadıya bir yolculuktan sonra, çıngırakların sesinden, şunu bunu yapma gürültülerinden, durmadan ana yolların ayak takımı – sürücüler, nalbantlar, uyuya kalmış menzil memurları ve şununla bununla – ile karşılaşmalardan serseme dönerek, en sonunda kendi damını gören ve sıcak bir karşılayışın avutuşunu: Elde ışık, kendine doğru koşup gelmiş insanların çığlıkları; çocukların fır fır gidiş-gelişlerini; tekmil hatıra acısını ortadan kalırmağa özgü ateşli kucaklayışlarla karışmış, o tatlı sözleri bilen yolcuya ne mutlu! Ne mutludur aile babası, ama vay bekârın haline vay!
Kendini, ille de değerli ruhların tasvirine vermek için, o pek yavan gerçekliği insanlığın şerefini düşüren ve bu şerefi iki paralık eden soğuk kişilerden fellek fellek kaçan; boyuna değişen tasvir anaforu içinde, ne yapıp edip, birkaç nadir istisnayı seçen; sazının yüksek perdesini hiç değiştirmeyen, hiç zavallı .insanlara inmeyen ve yerden gök ülkesine uçan yazar da mutludur.” (s. 113)

gogol celal oner.jpg “Ey okur, kim olursan ol; nerede bulunursan bulun; hangi yüksek katta ya da tam tersine hangi aşağılık hayatta yaşarsan yaşa, Tanrı izin verir de kitabım eline geçerse ve okuyabilirsen senden yardımıma koşmam rica ederim.
Gözlerinin altında bulundurduğun, belki de ilk basımını okuduğun kitap, ülkemizin havasım çalan bir insanı dile getiriyor. O Rusya toprağımızı dolaşıyor, soylulardan alçaklara varıncaya kadar gittiği yerlerde türlü türlü insanlara rastlıyor. Özelliklerinden ve erdemlerinden çok Rusya’nın eksikliklerim ve kusurlarını göstermeye çalışmıştır; çevresini saran bütün insanların bizim zayıflıklarımızı ve işlerimizi gösterme hünerleri vardır..” (307)

gogol vedat gulsen.jpg“Ey okuyucu, kim olursan ol; nerede bulunursan bulun; hangi yüksek katta, yahut aksine hangi aşağılık hayatta yaşarsan yaşa, Tanrı izin verir de okumak bilirsen ve kitabım ellerine düşerse, senden yardımıma koşmanı rica ederim.
Gözlerinin altında bulundurduğun, belki de ilk basımım okuduğun kitap, memleketimizin havasını çalan bir insana dile getiriyor. O Rusya toprağımızı dolaşıyor, asillerden alçaklara varıncaya kadar, gittiği yerlerde boy boy insanlara rastlıyor, özelliklerinden ve erdemlerinden çok Rusya’nın noksanlarını ve kusurlarını göstermeğe çalışmıştır; çevresini saran bütün insanların bizim zayıflıklarımızı ve işlerimizi gösterme hünerleri vardır..” (214)

gogol celal oner.jpg

“Öyle sanıyorum ki, saati gelince kendisine yürekler acısı beş yılımı verdiğim bu yapıtı birkaç hafta içinde tamamlayacağım.” (319)

gogol vedat gulsen.jpg“Öyle sanıyorum ki, kendisine yürekler acısı beş yılımı verdiğim eseri birkaç hafta içinde tamamlayacağım.” (227)

Örnekleri burada kesiyorum.

Bir hata yok. Alkım Yayınevi’nin yayınladığı çeviri son satırına dek Vedat Gülşen Üretürk’ün çevirisinin, sadece çok küçük değişiklikler yapılmış bir ikizi gibi. Dipnotlar da birer ikiz, fakat Gülşen Üretürk’ün ayrıntılı açıklamaları kısaltılmış. İki kitap arasındaki tek temel fark, kitabın devamı olan ikinci bölümün, yani Gogol’ün elyazmasını yaktığı fakat bazı fragmanları günümüze kalmış olan ikinci bölümünün çevirisi olan bölümün yerinin değiştirilmiş olması.

Vedat Gülşen Üretürk 1981 yılında ölmüş olan, çok önemli bir çevirmen. Proudhon’un Mülkiyet Hırsızlıktır‘ının Türkçedeki ilk ve tek çevirisi ona ait. Ayrıca Sartre, Jean Cocteau, Andre Gide gibi yazarlardan 1960 ve 70’li yıllarda çeviriler yapmış olan bir çevirmen. Gogol’ün Ölü Canlar‘ını da 1960 yılında Fransızcadan çevirmiş. Bu çeviriye yazdığı ve Gogol hakkında genel bilgiler içeren önsözünde Türkçeye 1960 yılından önce yapılmış çevirilerin bir listesi de yer alıyor. Ayrıca Vedat Gülşen Üretürk kitabın önsözünde yayıncısına ve Ölü Canlar‘ın tekrar çevrilmesine önayak olan Selahattin Hilav’a teşekkür ediyor. Yayınlandığı dönemde bilinen ve ilgi görmüş olan bir çeviri bu. Özenli, emek harcanmış, Türkçesi çevirmene has.

Alkım Yayınevi’nin yayımladığı kitapta çevirmen adı olarak Celâl Öner‘in adı yer alıyor. Kitapta yayına hazırlayan bir editör adı bulunmuyor. Oda Yayınları’na çok sayıda İngiliz ve Rus klasiklerini çevirmiş olarak görünen Celâl Öner’in adıyla yayımlanan bu kitap Vedat Gülşen Üretürk’ün çevirisinin üzerinde küçük değişiklikler yapılmış bir kopyası gibi görünüyor.

Bu olay dehşet verici. Boyutları açısından dehşet verici. gerçek ifadesiyle yazayım: DEHŞET VERİCİ. Onbinlerce sayıda dağıtılan kitabın hangi dilden çevrildiği belirtilmiyor. Çeviride hangi kaynak metinden kullanıldığı da belirtilmiyor. Okur, kitabın Rusça aslından çevrildiğini düşünecektir. Fakat kitabın bir editörü yok, bir Rusça editörü hiç yok. Fakat kitap bir yayınevi tarafından yayımlanmış. Ve çeviri daha önceki bir çevirinin, Türkçe’nin önemli çevirmenlerinden birine ait bir çevirinin kopyası. Burası Türkiye, yıl 2006. Ya da daha doğrusu, burası tarihsiz ülke, talihsiz ülke. Rusçadan yaptığım çeviriler için, açıkçası çok korkuyorum.

Kaynakça:
Ölü Canlar, Fransızcadan çeviren Vedat Gülşen Üretürk, 1960, AK Kitabevi.
Ölü Canlar, çeviren Celâl Öner, 2006, Alkım Yayınevi.

0 Comments

Trackbacks/Pingbacks

  1. ÇEVİRİBİLİM » Blog Archive » Bir Çeviri Hırsızlığını Nereye İhbar Edebilirim? - [...] Çeviribilim’den: Bundan dört yıl önce yayınlanan bu yazının bir sonuç vermediği günümüzde hâlâ Celal Öner adıyla yayınlanan intihallere bakılarak…

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir