Davos ve Çeviri: Hep Aynı Hikaye

Posted by on Şubat 6, 2009 in Eğitim, Güncel, Manşet

Bu ne ilkti, ne de son olacak… Uluslararası katılımlı, çok dilli politik toplantılarda, panellerde, söyleşilerde, konuşmalarda sözlü çevirinin rolünün farkında olmadan, nasıl yapıldığına kafa yormadan nimetlerinden yararlanmak ne kadar kolay ve kanıksanan bir şeyse aynı ortamlarda yaşanan ufağından büyüğüne bütün çatışma ve sorun durumlarında gözlerin çeviriye ve çevirmene çevrilmesi de aynı derecede kanıksamaya başladığımız bir şey. Tıpkı bir karmaşanın ardından suçlu aranırken ortalığın bir süre sessiz kalıp sonra gözlerin “vurmak üzere” “abalıya” yönelmesi gibi… Çevirmenin kolay “odak” ya da “hedef” seçildiği, toplantıların iç akışları içinde zaten yaşanmaya mahkum sorunların çeviriye yüklendiği çok örnek var elimizde. Oysa sözlü çeviri anındalığı ve bağlama bağlı acil çözümler gerektiren yapısıyla çeviri sürecindeki kara kutuların, karar anlarının tam bir aynası. Anında

2007 yılında TBMM: Şimon Peres Cahit Sıtkı Tarancının şiirini okuduğu konuşmasını yapıyor; başbakan konuşmanın çevirisini dinliyor.

2007: Şimon Peres davetli olarak geldiği TBMM'de Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirini okuduğu konuşmasını yapıyor; başbakan konuşmanın çevirisini dinliyor.

alınması gereken kararlarla çevirmenin zihninin belirli bir bağlam içinde nasıl çalıştığının somut olarak izlenebileceği, dinlenebileceği bir veri tabanı, araştırma alanı ve isteyene de bir tür seyirlik beceri. Hayran olunması kadar yerilmesi de kolay bir seyir, tabii olayın dışında duran ve bu sürece gerektiği kadar kafa yormayanlar için…

İşte, Davos toplantılarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı “Gazze” konulu paneldeki katılımcılardan İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’le olan çatışmalı/atışmalı iletişimi de sözlü çeviri aracılığıyla gerçekleşen bir politik görüşme ortamı olarak bütün risk ve güçlükleriyle çevirmenin önünde duruyordu. Bu toplantının şaşırtıcı sonunun ardından başlayan tartışma ve değerlendirmelerde konu ne zaman çeviriye çekilecek acaba diye bekliyordum ki, çok sürmedi. Oysa, meslek örgütlerinin açıklamasında ifade edildiği gibi “… sözlü çeviri, söylenenin kelimesi kelimesine aktarılması da değildir. Söylenenin içeriğini, diğer dil ve kültürün özelliklerini dikkate alarak, o dil ve kültürde aynı şekilde algılanacak biçimde aktarmaktır. Dolayısıyla bir konuşmanın tek bir doğru çevirisi yoktur. Söylenen sözler diğer dile farklı ifadelerle de aktarılabilir. Konferans tercümanı, anında çeviri yaparken o an bulabildiği en doğru karşılığı kullanır…”

Ama işte Davos örneğinde yine bir çevirmen mesleki olarak her zaman yapılanı yaparken, birikimini kullanarak durumun güçlüklerini aşar, hatta kullanılan yer yer kaba ve diplomasi dışı dili diplomatik ve stratejik kararlarla aktarırken, çeviri süreci sonrasında eminim hiç aklına gelmeyen şeylerle karşılaşıyordu… Mesleki olarak anında sözlü dil oluşturma ve ileti aktarma sürecinde “hedef” demesem de bir tür “negatif odak” oluveriyordu yine kolayca. Çevirmenin diplomasiye hizmet etmek, iki taraf arasında dil, kültür ve ideoloji kökenli farklılıkların yaratabileceği sorunları gidermek gibi bir asli görevi olmasa da çeviri süreci zaten bu uzlaşıları karar anına yansıtmayı gerektiren bir süreç. Çevirmen şu ya da bu tarafa hizmet eder gibi davranmasa da (ki bazen gerçekten bir ekip içinde görevi olabilir, yani taraf olabilir) sürecin ve mesleğin temeli iletişimde aracılık ve aktarım hizmeti. Bu hizmet verilirken yan ve ideolojik anlam yükü taşıdığı için çatışma ve soruna yol açabilecek sözcüklerin/ifadelerin (meslektaşım Betül Parlak’ın bu konuyu tartışırken kullandığı sözleri ödünç alırsam) “kullanıldıkları bağlam için ortaklaştırıcı bir düzlem bulup alt anlamlarından ve yan anlamlarından arındırıp daha “yansız” bir halde ama o bağlam için uygun olabilecek bir karar” olarak aktarıldığı pek çok ileti vardır. “Yumuşak başlıysam uysal koyun değilim” gibi kültürel anlam yükü oldukça ağır çeken bir ifadeden, tonlaması ve anındalığından arındırıldığında olumlu/alaycı/küskün/iğneli/olumsuz birçok anlama çekilebilecek basit bir “teşekkür ederim” ifadesine kadar pek çok ileti sözlü dil

2007: Şimon Peres ve konuşmayı çeviri aracılığıyla dinleyen Mahmud Abbas TBMMde el sıkışıyor.

2007: Şimon Peres ve konuşmayı çeviri aracılığıyla dinleyen Mahmud Abbas TBMM'de el sıkışıyor. (Resim: Mustafa Öztek)

kullanımı ve çevirisi bağlamı içinde birebir değil bağlamın gereklerine ve alıcıya bağlı olarak belli bir karar sonucunda aktarılır. Şu aktarılır, bu aktarılmaz, şöyle bir hakaret çevrilmez, şöyle bir deyim çevrilir diye kurallar geliştiremeyiz ancak elbette bu dilsel örnekleri sözlü çeviri sürecini araştırırken somutlaştırma amacıyla kullanabilir, süreci aydınlatıp dizgeleştirebiliriz.

Bir sözlü çevirmen belirli bir bağlamda, örneğin burada konu ettiğimiz uluslar arası panelin alabildiğine politik ve diplomatik ortamında, kararlar alırken elbette tutarlı ve mesleki açıdan birikimine, deneyimine dayalı olarak da duruma uygun, bütünlüklü bir sözlü dil oluşturur. Bu dili banttan cımbızla parçalar çekerek dinlerken kolayca sorun tespit edilen, bağlantısız ele alınan ifadeler metnin ve durumun bütünlüğü içinde ve anında dil kullanmanın, anlam aktarmanın güçlükleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Başbakanımıza Davos’ta çeviri yapan sözlü çevirmen de bence bunu yaparken, hem de ortada bir politik atışma olmasa işini iyi de yaptı denebilecekken, ya da hiçbir şey denmeden emeği teslim edilmeden sessiz kalınacakken, sözlü çeviri sürecini bilmeden ya da düşünmeden yapılan bazı değerlendirmelerle gündeme çıktı.

Sözlü çeviri alanında ülkemizde eğitim olanaklarının ve mesleki örgütlenmenin arttığı bir dönemdeyiz. Mesleğe girecek olan genç çevirmenlerin gelecekteki çalışma ortamlarına ve bu alanda meslekleşmeye katkıda bulunmak istiyorsak sözlü çeviri mesleğinin ve sözlü çevirmenin (bırakın deneyimsizlerini, deneyimli ve işinin gereğini yerine getirenlerinin de) her durumda hemen “odağa” alınmasına ya da sözlü çeviri sürecinin incelikleri ve özellikleri anlaşılmadan yapılan değerlendirmelere konu olmasına izin vermemek gerek. Davos’ta yapılan çeviri ile ilgili “eksik çeviri” ifadesi bu kez “çevirmen iyi ki eksik çevirdi, böylece Başbakan’ın öfkesi karşı tarafa yumuşatılarak aktarılmış

2009: Çeviri terk edilmiş, kulaklıklar çıkarılmış. Başbakan kendi önerdiği toplantıda Peresle tartışıyor.

2009: Çeviri terk edilmiş, kulaklıklar çıkarılmış. Başbakan kendi önerdiği Davos toplantısında Peres'le tartışıyor. (Foto: Hürriyet)

oldu” anlamında ele alındı. Bu iltifat mı sayılmalı? Çevirmen diplomatik ve stratejik olarak eksik çevirdi ki karşı tarafa rezil olmayalım diyebilir miyiz? 4 Şubat tarihli Hürriyet gazetesinde ve başka gazete yorumlarında bu anlamdaki sözleri okuyunca “bu da olmadı” diyorum içimden.

Bu arada, günümüz İngilizcesinde “sen” ve “siz” ayrımı olmadığı için Başbakan’ın Şimon Peres’e “sesin yüksek çıkıyor” derken kullandığı “sen” sözcüğü de “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” derken kullandığı “siz” dili de İngilizceye (hem tekil hem çoğul ifade bulan ve resmi bir toplantıda “siz” anlamı ön plana çıkan) “you” ile aktarıldı. Belki buna sevinebiliriz, ben sevindim örneğin, o kargaşada bir an bunu düşününce. Ama “iyi ki iki dil farklı da daha az rezil olduk mu diyeceğiz” her zaman… Bunun sonu yok elbette. Dil yapılarıyla ve benzerliklerle, benzemezliklerle avunmaya, açıklamaları bunlara dayandırmaya olanak yok ve bunun bir nesnelliği de yok. Sözlü çevirmen bir uzman olarak durumu değerlendirip o anda aldığı kararın bağlama ve duruma en uygun karar olması için elinden geleni yapan kişidir. Bir meslek uzmanıdır. Önce buna güvenebilir miyiz lütfen? Bunu elde var sayarak kalan bütün değerlendirmelerde bu mesleği “nesnel” ve “her keresinde yapıldığı bağlam içinde” tutarlı bir biçimde ve anlamaya çalışarak ele almaya başlayabilir miyiz?

(Alev Bulut, İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü)

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir