Çeviri Eğitimi
Çeviri eğitimi yoluyla, çevirmenliğin mesleki sorumluluklarının daha somut bir zeminde belirlenmesinin mümkün olabileceği söyleniyor; sizce Türkiye’deki çalışmalar bu yolda katkıda bulunuyor mu? Son yıllarda üniversitelerde birçok çeviri ve çeviribilim bölümü açıldı, bunların yeterliliği ya da eşgüdümü konusunda neler söylenebilir? Çeviri ve çevirmenlik eğititimi açısından nasıl bir gelecek görüyorsunuz?
Genel olarak “üniversitede eğitim nedir” sorusunun yanıtı, öğrenciye bilgiye ulaşma yollarını göstermek, edindiği bilgiyi işlevselleştirmesini öğretmek, neyi neden yaptığı konusunda onu bilinçlendirmek, verdiği kararların arkasında durabileceği güveni kazanmasını sağlamak olarak özetlenebilir.
Eğitim öğrenciyi içinde bulunduğu uygulama durumundan, zamansal ve uzamsal olarak bir adım beriye ve yukarıya alarak bütüncül bakmasını sağlamaktır. Eğitim tutumluluktur. Sınama yanılma ile elde edilenin tekdüze çemberi, kısır döngüsü içine kısılmak yerine, tam da bunun karşıtı olarak, sınanmış olanı basamak yapıp, çemberi sarmala dönüştürüp bir adım yukarı hamle edebilmeyi sağlar. Hem normları oluşturmak hem de normlara karşı çıkabilmektir.
Çeviribilimde eğitimin amacı bunlara ek olarak, öğrenciyi, benzersiz, biricik bir eylem olan her bir çeviri uygulamasında, gerek metinle karşılaştığında gerekse çeviri işi gereği içine girdiği iş ilişkileri ağı içinde başına geleceklere doğru tepkiler verip doğru kararlar alabilmek için gerekli teknik ve becerilerle donatmaktır. Çevirmen ve çeviri tanımı son 40 yıl içinde öylesine kesin çizgilerle değişmiştir ki, geleneksel önyargılarla okula gelen öğrencinin önce önyargılarının ilmek ilmek çözülmesi ve özgürce kendi bakış açısını, gerçeklerden yola çıkarak geliştirebilmesi için her yandan bakabileceği bir pencere açılmalıdır kendisine. Çevirmenlik eğitimi yalnızca çevirmenliği öğretmiyor artık, iletişim uzmanlığı ve iki yan arasındaki arabuluculuğu sağlama, danışmanlık yapma becerisini sunuyor öğrencilerine.
Çeviribilimin ayrı bir bilim alanı olarak ortaya çıkmasıyla bu konuda ilk yazılmış İngilizce metinlerden, çeviribilimin ‘amentü’sü diyebileceğimiz, James Holmes’un “The Name and Nature of Translation Studies” (1972) adlı makalesinde çeviribilimin adı konur, çalışma alanları belirlenirken, eğitim ve eğitim araçlarının geliştirilmesi, uygulama alanının önemli dallarından biri olarak değerlendirilir.
Ülkemizde çeviribilimde eğitimin kurumsal başlangıcını yalnızca 1983 yılında Boğaziçi, ertesi yıl Hacettepe ve 1993’te İstanbul Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi gibi ülkemizin en büyük, eski, geleneksel üniversitelerindeki ilk çeviri bölümlerinin oluşumlarına dayandırmak yanıltıcı olur. Bu alan, çok daha eskilerde filoloji ve dil öğretimi bölümleri içinde etkinliklerini değişik adlar altında diploma ve sertifika programları ya da ders biçiminde sürdürmüştür. (Bkz. Eruz, Çeviriden Çeviribilime 2003) Daha öncelerindeyse kurum dışı eğitim odakları işin içindedir: örneğin, Tercüme Bürosu devinimi. Daha eskiye gitmeden yalnızca Cumhuriyet kuşağına baktığımızda böyle bir görünüm sergileniyor. Bu itici güçlerle de çekirdekten yetişmiş diyebileceğimiz, Cumhuriyetin ilk çevirmen kuşağı oluşmuş. Türkiye’de böyle köklü bir geçmişi vardır çeviri eğitiminin, çünkü ülkemiz yakın geçmişte ekinsel dağarcığını, başka deyişle, kültürel repertuarını bir devrimle değiştirmiş, yeni oluşumun dağarcığını oluştururken, birçok benzer ülke gibi, yasalardan, yazına değin çoğu alanda çevirinin olanaklarına dayanmıştır, bu kaynaktan güç almıştır.
Çeviribilimde 1980’lerde başlayan kurumsal eğitim, devlet okullarından özel okullara, bir iki dil çiftinden çokdilliliğe, uzmanlık alanlarına ve çokekinliliğe yayılmaktadır. Alan içindeki iletişim ağı, görece genç bir bilim dalı olduğundan oldukça sıkı dokuludur. Yurt içi olduğu kadar yurt dışı iletişim de, alanın hammaddesi yabancı dil ve çokekinlilik olduğundan olsa gerek son derece güncel ve yoğundur. Alanın en önemli yabancı kuramcısı Prof. Dr. Hans J. Vermeer ülkemizde eğitime doğrudan katkıda bulunmaktadır. Konferansları ve seminerleriyle de çeviribilim alanında hem kuram hem eğitim yönelimlerinde heyecan verici bir tartışma ortamı oluşturmaktadır.
İstanbul Üniversitesi’nin 12-14 Temmuz 1996 tarihli, çeviribilimde eğitim kurumlarını bir araya getiren tarihsel toplantısından başlayarak yurdun her yanına dağılmış çeviribilim bölümleri akıcı bir iletişim ağı içinde çalışmaktadır. (Bkz. Kurultay, Forum 1997) Gerçi bu ağ henüz belirli bir ortak planlama içinde değildir, ancak yine de her yeni açılan bölüm kendini bütünden soyutlamadan, alandaki gereksinmeleri belirleyerek, elindeki olanakların da göstergelerini izleyerek, bu bütün içindeki iş bölümünü gözeterek, boyuna posuna, yaslandığı geleneğe uygun olarak kendi hedeflerini belirleyerek, kendine uygun bir görev biçerek yol almaktadır. Eğitim kurumlarına hem kurum içinde hem de kurum dışında gerçekten de çok iş düşmektedir.
Her şeyden önce, Işın Bengi Öner’in çeviri söyleminin nasıl oluştuğunu sorgulayan “Söylem ve Çeviri: İşte Bu İş” (2001) adlı yazısında belirttiği gibi, öğretim kurumları çeviri söylemini oluşturan, normları belirleyen etkenlerin en başta gelenidir, çünkü bir bilim dalını bilim dalı yapan sacayağının, kuram, betimleme, uygulama alanlarının hepsini birden kuşatır. Bir eliyle öğrenciye, bir eliyle eğitim kurumu planlamasında üst yöneticiye, bir eliyle de iş alanına, işverene uzanır.
Bu ilişkiler de, öğrenci dışındaki, ama çeviri işinin bir parçasını oluşturan güç ve karar odaklarının birtakım değişikliklerden haberdar edilmeleri de eğitimin bir parçasını oluşturur.
Çeviribilim alanıyla yakından ilgilenenlerin, alan içindeki odakların her gelişmeden güncel olarak haberdar olmalarına karşılık, uygulamadaki güç odakları olan çeviri büroları, yayınevleri, yazın eleştirmenleri, vb. odaklar son gelişmeleri yakından izlemediklerinden yorumlarında ve kararlarında hedefi bulamamakta ya da hedefin, asıl değerlendirilmesi gerekenin ne olduğunu fark edememektedir.
Eğitimi, örgün ve yaygın olarak iki yönlü düşünecek olursak, yukarıda belirtilen yaygın eğitimin bir parçası gibi görünüyor.
Yaygın eğitim, yalnızca toplumun tümüne ya da bu işle doğrudan ilgili olanlara yeni kavramları, yeni bakış açılarını aktarmakla kalmaz. Belli amaçlarla doğrudan çevirmen olmayan ve başka alanlardan gelen öbeklere eğitim de buna bir örnektir.
Toplum çevirmenliği örneğin, örgün eğitimle de ama yaygın eğitimle de verilen bir beceridir.
İstanbul Üniversitesinin girişimiyle 17 Ağustos depreminden sonra başlatılan Afette Rehber Çevirmenlik bunun çok özgün bir örneğidir. Çeviri Derneği’nin (www.ceviridernegi.org) tüm eğitim etkinlikleri, tanıtımları, düzenlediği panel ve seminerler yine bu tür bir eğitimin örneklerindendir. Bireysel bir girişim olarak başlayıp çeviribilim alanını kuşatmaya çalışan sanal çeviribilim dergisi de (www.ceviribilim.com), tüm topluma açık tanıtım ve yaygın eğitime önemli bir katkıdır.
Örgün eğitimde ise, görece genç bir bilim alanı olan çeviribilim, kendisinden önce gelişen bilim dallarının düştüğü birçok yanlışı önceden gözlemlemiş olarak bunlardan kaçınmayı başarmakla birlikte, yaygın eğitimde, uygulamadaki güç odaklarını önce konuyla ilgilendirmek, eksiklerini göstermek ve son aşamada da bilgilendirmek açısından geride kalmaktadır. Önüne gelenin, bu konunun uzmanlığını yansıtmayacak kaynaklarda, gündelik gazetelerin yalnızca tanıtım ve satış amacıyla çıkartılan eklerinde yayımladığı, çoğu kez haksız savlarla ve yaralayıcı bir dille, tutarsız ve dayanaksız suçlamalarla sürdürülen yazın çevirisi sözde eleştirileri bunun bir göstergesidir.
Kaldı ki, çeviribilimciler içinde çalıştıkları eğitim dizgesinin en üst planlama kurumu olan YÖK’e bile iletilerini doğru dürüst iletemiyor olacaklar ki, yıllardır açılması gereken doktora programı iznini bile, her kurumdan gönderilen türlü çeşitli öneriye karşın, alamamaktalar. Yıllar önce yalnızca bir bölüme verilmiş olan bu hak, alanda oluşan gereksinmeyi, biriken öğrenci istemini ve değişik uzmanlaşma olanaklarını karşılayamamakta, yeni kuşakların bilimsel araştırmacı ve eğitim kadrolarını oluşturmak üzere hazırlanma olanağını kısıtlamakta. Oysa birçok büyük üniversitenin çeviribilim bölümlerinin doktora programı açma isteğini yıllardır geri çeviren, kimi kez yanıt bile vermeyen aynı kurumun, YÖK’ün listesinde doçentlik alanı olarak 3 ayrı dil için ayrı ayrı adı geçmekte çeviribilimin.
Böylece yüksek lisansını çeviribilimde bitiren öğrencilerimiz sokaklara dökülüp çeviriyle bağdaştırabilecekleri ve buna izin verebilecek bir kapı arıyorlar, bir doktora programı peşine düşüyorlar.
Eğitim alanında çeviribilimde bir anabilim dalı ile 3 anabilim dallı bir bölümün bir de yüksek lisans programının kuruluşunda sorumlu görevlerde işin başında olan bir çeviribilimci olarak gözlemlerim, eğitimde önceliğin planlı, gerçekçi hedeflere verilmesinin yararlı olacağı yolunda. Açık görüşlü ve bu alana güven duyan, iletişime açık yöneticilerle çalışmak verimli olacaktır; üstten değil tabandan belirlenen, alandan gelen gereksinimleri karşılayacak ve öteki bölümlerle eşgüdüm ve alışverişini sürdürecek girişimler uzun ömürlü olacaktır. Eğitim kurumlarının anadil ve en az bir yabancı dili önkoşul olarak görüp izlenceleri bu yolda hazırlamaları çok gerçekçi olacaktır. (Bkz. Ammann,Vermeer 1990)
Eğitim kurumları, görüldüğü gibi, artık çok büyük sorumluluk yüklenmekte, öğrencilerini metinden duruma çekmek zorundalar. Dersliğin korunaklı “fildişi kulesinden” “araziye” inmek, genelleme ve buyruklardan tikel durumların sorunsallaştırılıp başka tikel durumların çözümüne bir basamak olmak üzere çözümlenmesine, ödevler ve simü+lasyonlardan gerçek iş dünyası içinde gerçek işverenlerle yüzleştikleri, gerçek iş durumlarına yönelmek zorundalar. Böylece, çevirmenin değişen kimliğini, bir iletişim uzmanı olarak aracılık danışmanlığı rolünü yakalayabileceklerdir.
(Varlık , Haziran 2006.)
DOSYA: ÇEVİRİNİN SINIRLARI VE ÇEVİRMENİN SORUMLULUKLARI
Giriş Yazıları: Çevirinin Sınırları ve Çevirmenin Sorumlulukları – Dilek Dizdar * “Şair Kadar Çevirmen Var” – Sabri Gürses * Yazılar: Çeviri Eğitimi – Ayşe Nihal Akbulut * Şiiri Şairler Çevirmeli – N. Berrin Aksoy * Çevirmen Bütün Vücuduyla Çevirir – Şebnem Bahadır * Avrupamerkezcilikten Uzak Çeviri – Özlem Berk * Aşk Dört Harfli Bir Sözcüktür! – Alev Bulut * Kültür ve Düşünce Metinleri Çevirmenliği – Elif Daldeniz * Uzmanlık Çevirisi – F. Sâkine Eruz * Çevirinin Ötekisi – Theo Hermans * Çevirmen Makine mi? – Ülker İnce * “Farklı” Dünya Görüşleri, “Farklı” Çeviriler… Ve Kuran Çevirileri – Ayşe Banu Karadağ * Çeviribilime İhtiyaç Duyanların Çevirmenler Olması Gerek – Turgay Kurultay * Çeviriye Bilimsel Bakış Ve Türkiye’deki Gelişmeler – Turgay Kurultay * Çeviri Çocuk Edebiyatı ve Çocuk Edebiyatı Çevirisi Üzerine – Necdet Neydim * “Yerelleştirme”nin Tanımı – Işın Bengi Öner * Popüler Kültür ve Çeviri – Betül Parlak * Çevirmenin Özgürlüğü – Çağlar Tanyeri * Çeviribilim Açısından Edebiyat Çevirisi – Çağlar Tanyeri