Çevirmenin Özgürlüğü

Posted by on Haziran 1, 2006 in Kuram

Yazınsal çeviri içinde çevirmenin özgürlük sınırları ne olabilir sizce? Çevirmenin özgürlük ve sorumluluk alanlarını neler belirler? Türkiye’de çevirmenin özgürlük alanı tarihsel olarak değişime uğramış mıdır sizce?

 

Bu soruların iki açıdan farklı biçimlerde yanıtlanabileceğini, başka bir deyişle bu sorulara rolleri ve pozisyonları gereği çevirmenlerin ve çeviribilimcilerin vereceği yanıtların farklı olabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla çevirmenin özgürlük sınırları nedir sorusunu çeviribilim açısından yanıtlayacak olursam, çevirmenin özgürlük sınırlarıyla ilgili bir kurallar silsilesi sunulabileceği kanısında değilim. Çünkü çağdaş çeviribilim bilindiği gibi normatif bir yöntemi benimsemiyor, böylece de çevirmenin özgürlük sınırlarını belirleme hedefini gütmüyor. Bunun yerine çeviri pratiğinden yola çıkarak çevirmenin özgürlük sınırlarını belirleyen normları ortaya koyuyor. Böylece çevirmenin bireysel ve öznel gibi görünen seçimlerini daha geniş bir bağlam içinde ele alarak bu seçimlerin aslında çeviri süreci öncesinde ve çeviri sürecinde normlar tarafından belirlendiğini ya da tam tersine normlarla çatışabileceğini, normdan sapabileceğini gösteriyor. Çeviribilimin gerçekleştirmeyi amaçladığı bu betimleme tam da sormuş olduğunuz ikinci sorunun yanıtını içermekte. Çeviribilim çevirmenin özgürlük ve sorumluluk alanlarını nelerin belirlediğini betimlerken, başka bir deyişle kısıtlayıcı normları gün ışığına çıkartırken yine ahlaki kaygılardan uzak duruyor hiç kuşkusuz. Bu anlamda çağdaş çeviribilim norm koymakla değil, işleyişi bütünselliği içinde betimlemekle ilgileniyor. Bu genel yaklaşımdan sonra diyebilirim ki, bu soruların çeviribilim açısından yanıtlanabilmesi için somut malzemeye ihtiyaç var. Böyle olunca yine çeviribilim açısından soru kipinin değiştirilmesi gerektiği kanısındayım. Çünkü soruların “Somut bir yazınsal çeviri durumunda çevirmenin özgürlük sınırları ne olmuştur?” ve “Somut bir yazınsal çeviri durumunda çevirmenin özgürlük ve sorumluluk alanlarını neler belirlemiştir?” kipiyle yöneltilmesi çeviribilimin işlevselliğinin başladığı yeri göstermekte aynı zamanda. Bunun anlamı şudur: Çeviribilimin bu sorulara vereceği yanıt her bir somut duruma göre, başka bir deyişle söz konusu yayınevinin yayın politikasına, çeviri anlayışına, ideolojik angajmanına, söz konusu çevirmenin çeviri yöntemini, çeviri seçimlerini yönlendiren koşullara ve çeviri metnin olası okurlarına göre değişkenlik gösterebilir.


Çeviribilim açısından durum buyken, aynı sorulara çevirmen olarak verilecek yanıtlar doğal olarak çevirmenden çevirmene değişecektir. Bu soruları çevirmen kimliğiyle yanıtlamanın çeviribilimsel açıdan yanıtlamaktan farkı çoğu durumda değer yüklü ve öznel olmasıdır. Çünkü her çevirmenin kafasında özgürlüğünün sınırları, özgürlük ve sorumluluk alanlarıyla ilgili kanılar oluşmuş olması muhtemeldir. Buradaki kritik nokta çevirmenin temsil ettiği çeviri anlayışının tek olası çeviri davranışı olmadığının, bu anlayışın kurucu öğelerinin farkında olması ya da olmamasıdır. Çeviri eylemi ve çeviribilim arasındaki ilişkinin de bu noktada ortaya çıktığı kanısındayım. Çeviribilim çevirmene nasıl davranacağını, hangi yöntemle çeviri yapması gerektiğini söylemez ama, çeviri ortamı içindeki pozisyonunu saydamlaştırması ve göreceleştirmesinde yol gösterici olabilir.

Ben yine de çevirmen olarak kendi adıma şu ya da bu çeviri anlayışını temsil ettiğimi, dolayısıyla çevirmenin özgürlük sınırlarının şu ya da bu olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü aynı yazınsal metnin aynı çevirmen tarafından çok farklı biçimlerde çevrilebileceğini düşünüyorum. Dilsel göstergelere sadık kalarak çeviri yapmaktan tutun da bir yazınsal metni kendi yazınsal yaratıcılığınızın aracı olarak kullanmaya kadar giden çok geniş bir yelpaze olabilir bu. Başka bir deyişle bir çevirmen olarak ahlaki saydamlıktan vazgeçmediğim sürece özgürlüğümün sınırlarını istediğim kadar daraltabilir ya da genişletebilirim. Ancak bu çeşitlilik olasılığının deneysel bir eylemin ötesinde hiçbir pratik değeri olamayacağı çok açık. Çünkü bir çevirmen olarak sonuçta çeviri ürünün nasıl olacağını bağımsız zihinsel süreçler değil, çeviri ortamının koşulları, ihtiyaçları ve talepleri belirlemekte. O zaman bir çevirmen olarak özgürlük sınırlarınızı, başka bir deyişle oyun alanınızı daraltmak durumundasınız. Şimdi bu daraltılmış sahada çevirmen olarak kaygım, metni en okunabilir düzeyde erek kültürün okuruna taşımak olabilir. ‘Okunabilirlik’ eğer metne çeşitli çeviri işlemlerini kullanarak müdahale gerektiriyorsa, o zaman bu müdahaleden kaçınmam. Bu durumda bir çevirmen olarak özgürlük ve sorumluluk alanlarımı okurun ihtiyaçları belirlemiş olur. Yine bir çevirmen olarak direneceğim nokta ise ideolojik nedenlerle çeviri metinde yapılacak daraltmalar veya genişletmeler olur.

Çevirmenin özgürlük alanının tarihsel olarak değişip değişmediği sorusuysa, somut malzemeden yola çıkarak tam da çeviribilim araştırmalarının yanıt vermesi gereken bir soru. Bu nedenle burada ampirik çalışmaların sağlıklı yanıtlar sunabileceği bir konuda net bir yanıt vermek istemem. Ancak bir izlenim olarak şunu söyleyebilirim: tarihsel olarak çevirmenin özgürlük alanının iki yönlü bir değişime uğradığı kanısındayım. Geçmişte okurun ihtiyaçları bakımından çevirmenlerin özgürlük sınırlarını daha geniş tutabildikleri gibi bir izlenimim var. Bu açıdan çevirmenin özgürlük alanının tarihsel açıdan daraldığını, metne ‘bağımlılığın’ arttığını düşünüyorum. Ama öte yandan ideolojik angajmanların saptırma amacıyla bu alanı negatif anlamda genişlettiği de söylenebilir.

1 Comment

  1. Çok güzel yazmış. Tamamen katılıyorum. Sorumluluk ile özgürlüğü bir arada tutmak zorundayız maalesef.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir