100 Temel Eser – Açıklamalar (20-28 Ağustos)

Posted by on Ağustos 27, 2006 in Güncel

Bu başlık altında, Radikal gazetesinin konuyla ilgili yayına başlamasından sonra basında yer alan açıklamaları derleyeceğiz. Yeni açıklamalarla karşılaştıkça buraya ekleyeceğiz. Vurgular burada eklenmiştir.

20 Ağustos 2006, M.E.B.Açıklaması (Radikal‘den):

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ilköğretim öğrencileri için önerdiği ‘100 Temel Eser’le ilgili yayınevlerine müdahalesinin söz konusu olamayacağını, ‘en iyi ve doğru çeviriyi’ bulma sorumluluğunun velilerde olduğunu açıkladı.
Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, ilköğretim öğrencilerine tavsiye ettikleri ‘100 Temel Eser’le ilgili her yayınevinin kendi ideolojisine göre çeviri yapmasına, “Bu duruma bizlerin müdahale şansı yok. Biz sadece çocuklarımızı okumaya yönlendirmek için kitap öneriyoruz. Yayınevlerinde haksız rekabete sebep olmamak için de özellikle bir baskı ve çeviri ismi vermiyoruz. En iyi ve doğru çeviriyi bulma sorumluluğu velilerin” savunmasını yaptı.

Önce çevirmene bakın
Bakanlık yetkilileri, velilerin ‘100 Temel Eser’i basan yayınevlerini seçerken, çocuklarına kitap alırkan dikkatli olması gerektiğini belirtti. İçini açıp göz gezdirmeden, sadece adına göre kitap almanın doğru olmadığını söyleyen yetkililer, “Veli, çocuğuna kitap alırken, eser eğer yabancıysa önce çevirmenine bakmalı, kitabın aslına uygun çevirisi yapılmış mı kontrol etmeli. Eğer bu seçimi yapmakta zorlanıyorsa, çocuğunun öğretmeninden yardım istemeli” dedi.

22 Ağustos 2006, Damla Yayınevi’nin Açıklaması (Haber7‘den):

“Tercüme eserlerde yazarın ifade etmediği cümlelere yer verilmesi eserlerimizde kesinlikle söz konusu değil. Yayınevimizin yayıncılık ilkelerine aykırı olan böyle bir davranışı kabul edemeyiz.
Özellikle çocuklara yönelik tercümelerde, her edebiyat insanının makul göreceği gibi seviyelendirme ve monoton tercümeden daha ziyade edebi değeri olan bir tercümeye yer vermek gerekir. Haberde, kitaplarda ‘Allah’ kelimesinin kullanılması fahiş bir hata olarak gösterilmek istenmekte. ‘Allah razı olsun’, ‘Hayırlı sabahlar’ gibi terimlerin Türkçede kullanıldığı muhakkak. İngilizce ‘god’ kelimesinin ‘Tanrı’ yerine ‘Allah’ olarak tercüme edilmesi yanlış değil. Hele hele ‘psikolojik harekât’ hiç değildir.”


22 Ağustos 2006, Bakanlık ve Talim-Terbiye Kurulu Başkanı Açıklaması (Radikal‘den):

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ‘100 Temel Eser’ kapsamına alınarak okullara satılan ‘küfür dolu’ Deyimler Sözlüğü’yle ilgili inceleme başlattı.
Bakanlık, Damla Yayınevi’nin ‘MEB tavsiyeli’ ibaresini taşıyan ‘Deyimler Sözlüğü’nde küfür düzeyine varan argo ifadelerin yer aldığı yönündeki haberler üzerine dün bir açıklama yaptı. Açıklamada özetle şöyle denildi:

‘İşlem yapılacak’
“MEB’in böyle bir deyimler sözlüğü yoktur, adı geçen yayınevine ait böyle bir sözlüğü de okullara tavsiye etmemiştir. ‘100 Temel Eser’ listesinin ana hedefi, yeni nesillerde Türkçe bilinci uyandırmak ve okuma alışkanlığı kazandırmaktır. Bu eserlerin tahrif edilerek gelişigüzel ve özensizce yayımlanması ve bu yayınların okullara sokulması kabul edilemez.
Pedagojik olmayan örnekler kabul edilemez. Genel sözlüklerde yer alsalar bile küfür derecesindeki argo tabirlerin ve tabu kelimelerin yer aldığı eserlerin okullara girmesi engellenecek. Ayrıca bu tür yayımlarla ilgili gerekli incelemeler zaman geçirilmeden başlatılmış ve incelemelerin sonucuna göre de işlem yapılacak.”
İlköğretim öğrencileri için hazırlanan sözlükte, ‘Ağzına tükürdüğümün, aklı b.una karışmak, anasını bellemek, p.ç kurusu, anan güzel mi, b.unu çıkarmak…’ gibi deyimler yer alıyordu.

Erdoğan: Sadık kalınmalı
Radikal’in ortaya çıkardığı, ‘100 Temel Eser’ kapsamındaki klasiklerin aslına sadık kalınmadan ve İslami terminoloji kullanılarak çevrilmesine MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanı İrfan Erdoğan’dan da tepki geldi. Erdoğan, Damla Yayınevi’nin yayımladığı Oscar Wilde’ın ‘Mutlu Prens’ masalında kahramanların ‘Hayırlı sabahlar Hans’ diye selamlaşması, Andersen’in masallarının “Bir varmış bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş” diye başlamasını, Pinokyo’nun babasının Türk olarak gösterilmesini ‘fahiş hata’ diye niteledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
“Çevirilerde bir yere kadar farklılık olabilir. Örneğin cümlenin kurgulanışında farklı bir yol çizilebilir. Ancak, karakter isimlerinin değiştirilmesi, aslına sadık kalınmaması çok yanlış, çok fahiş bir hata. Biz de üç arkadaş geçmişte Şerif Mardin’in bir kitabını çevirmiştik. Tabii ki çevirmenden çevirmene farklılıklar oluyor, ancak kimse bu konuda aslına sadakati ihmal etmemeli. Aslına sadakatsizlik, hukuki bazı hakları da beraberinde getirir. Bakanlığın, bu tür kitapları denetleme şansı yok. Bu tartışmasız hatayı düzeltmeye kalkmak başka hataları da beraberinde getirir. Burada vatandaşa ve veliye de gerçekten büyük sorumluluk düşüyor. Onlar da çocukları için, kendileri için kitap alırken, dikkatli olmalı.”

‘Özet kitap işi yanlış’
Bandrol almamak için sayfa sayısını azaltmak adına kitapların özet olarak çıkarılmasına da tepki gösteren Talim Terbiye Kurulu Başkanı Erdoğan, “Kitapların özet olarak çıkarılmasını doğru bulmuyorum. ‘Minerali alınmış besin gibi’ benzetmesi vardır özet kitaplar için, bu benzetmeyi haklı buluyorum” dedi.

24 Ağustos 2006, İlkbiz Yayınevi Açıklaması (Radikal‘den):

İlkbiz Yayınevi tarafından MEB tavsiyeli ‘100 Temel Eser’ çerçevesinde basılan ve içinde argo ifadelerle dolu bilmecelerin yer aldığı ‘Türk Bilmecelerinden Seçmeler’ kitabı toplatılıyor.
Radikal’in dün manşetten ‘Çocuklara Kırmızı Noktalı Bilmeceler’ başlığıyla duyurduğu, içinde argo sözcükler içeren ‘Türk Bilmecelerinden Seçmeler’ kitabını basan yayınevinin sahibi Ali İmran İgüs, haberi bir uyarı olarak aldıklarını ve bilmece kitabının da içinde bulunduğu 40 kitaptan oluşan çocuk kitapları serisini toplattıklarını söyledi. Paketin İstanbul ve Ege’de dağıtıldığını belirten İgüs, İstanbul’da 200 paket topladıklarını, Ege Bölgesi’ndeyse dağıtılan yayınevlerini araştırdıklarını ifade etti. Kitaptan 1000 adet basıldığını açıklayan İgüs, en fazla 500 adet satıldığını tahmin ettiğini kaydetti.
Kitabı yayına hazırlayan Adem Kaymakçı’yla artık çalışmayacaklarını, okuma grubu çalışanlarına para cezası verdiklerini belirten İgüs, “Çeviri, roman ve araştırma-inceleme kitapları basıyoruz. Arkadaşlar, ‘Çocuk kitabı yapalım’ dedi, bu işe girdik. Bu kitap, ‘100 Temel Eser’ kapsamında bastığımız ilk kitap ve ilk çocuk kitabımız. Zaten bunu da elimize yüzümüze bulaştırdık. Dinci değiliz, çıkışımızı da Che Guevara’nın ‘Viva Che’ kitabıyla yaptık” dedi.

24 Ağustos 2006, “Türkiye’yi ‘Beyaz Saray’ yayıncıları temsil edemez” (Milliyet‘ten):
Sema Aslan imzalı haberde, yayıncılar arasındaki ideolojik ve ticari tartışmaların arka planı veriliyor.

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı (TYB) Metin Celal, 58. Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye’yi sağ eğilimleriyle tanınan Basın Yayın Birliği’nin temsil etmesine tepki göstererek, “Eskiden Beyaz Saray adında bir çarşı vardı, orada dini kitaplar satılırdı. Genellikle orada yayıncılık yapan kişilerin kurduğu bir dernek bu” dedi
Yayın sektörünün tüm temsilcilerini buluşturmayı hedefleyen uluslararası bir pazar niteliğindeki Frankfurt Kitap Fuarı’nda bu yıl Türkiye’yi Basın Yayın Birliği temsil edecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu kararına tepkiler sürüyor.
1999’dan bu yana Türkiye’yi temsil eden Türkiye Yayıncılar Birliği’ne (TYB) üye yayıncıların Basın Yayın Birliği’ne en önemli itirazı, bu birliğin “orta ve sağa yakın duran yayınevlerinin birliği” olması yönünde. Yayıncılar, Basın Yayın Birliği’nin tüm yayıncıları temsil etmediği görüşünde.
Basın Yayın Birliği Başkanı Hayati Bayrak, amaçlarının Türkiye mozaiğini yansıtmak olduğunu söyledi. Üyelerinin özellikle sağcı ve İslamcı yayın yaptığını, bugün Türk kültür ve edebiyat dünyasını temsil eden isimlerin hiçbirinin yayıncısının bu birliğe üye olmadığını hatırlattığımız Bayrak, “Bu durumda tüm sektörün buluştuğu bir uluslararası pazarda Türkiye’yi nasıl temsil edeceksiniz?” şeklindeki soruyu ise şöyle yanıtladı:
“Basın Yayın Birliği olarak yaptığımız iş Türkiye adınadır. Dolayısıyla davetimizi Türkiye Yayıncılar Birliği ya da Basın Yayın Birliği üyesi olsun olmasın, tüm yayıncılara gönderdik.”
Bayrak’ın bu davete iki yayınevinden itiraz geldiğini ve bunlardan birinin de Yapı Kredi Yayınları olduğunu söyledi. YKY Genel Yayın Yönetmeni Raşit Çavaş, Milliyet’in bu konudaki sorularına yanıt vermedi.

Celal’den sert eleştiri
TYB Genel Sekreteri Metin Celal de Basın Yayın Birliği’nin üyelerinin bir kısmının gerçekten de yayıncı olduğuyla ilgili şüpheleri bulunduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Cağaloğlu’nda ‘Beyaz Saray Kitapçıları’ diye bir tabir vardır. Eskiden Beyaz Saray adında bir çarşı vardı, orada dini kitaplar satılırdı. Genellikle orada yayıncılık yapan kişilerin kurduğu bir dernek bu. Biz TYB olarak Basın Yayın Birliği’nin Türk yayın sektörünü temsil edebileceğine inanmıyoruz, çünkü sektörün bir bölümünü içeriyor.”
Celal, Kültür Bakanlığı’nın kitabevlerinde Basın Yayın Birliği üyesi yayıncılarının kitaplarının satışına öncelik tanındığını söyledi. Celal, Bakanlık ile Birlik arasındaki ilişkinin ideolojik olmakla sınırlanamayacağını, ticari bir boyutu olduğunu da öne sürdü.

25 Ağustos 2006, MEB Müsteşarı Prof. Dr. Necat Birinci’nin Açıklaması (Hürriyet‘ten):

“22.08.2006 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Doğan Hızlan’ın kaleme aldığı ‘Tek Sahtekárlık Çeviri Değil’ başlığı altındaki yazıda şu ifadeler yer almıştır:
‘Milli Eğitim Bakanlığı, ilköğretimdekilere okutulması mecburi 100 Temel Eser’in seçimi için bir kurul oluşturdu. Kurul, çocuk edebiyatı yazarı Mustafa Ruhi Şirin’in başkanlığında 6 ay çalıştı. Kitaplar saptandıktan sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bu kitapları uygun görmedi. Üyelerin verdiği bilgiye göre bakanlık kendi seçtikleri kitapların kabulü için seçiciler kuruluna baskı yaptı.
Kurul üyeleri de bu baskıcı anlayışa karşı durarak ve gayet haklı olarak kendi seçtiklerinin okutulmasını istediklerinden hepsi istifa etti.
(Kurul üyelerinin isimleri: Gülten Dayıoğlu, Fetih Erdoğan, Mevláná İdris Zengin, Prof. Dr. Nilüfer Tuncer, Prof. Dr. Mübeccel Gönen, Hasan Güleryüz.)
Mustafa Ruhi Şirin, seçilen kitaplar için en iyi olanı tavsiye ettiklerini, 60 değişik baskısı olan Pinokyo’nun bu konuda bir örnek olduğunu söyledi.
Bu durumda seçilen kitapların niteliği şaibelidir. Kurul istifa ettiğine göre bu kitapları kim seçmiştir? Onun için bu kitaplara seçim açısından itibar etmemelidir.’
Sayın Doğan Hızlan’ın edindiği bilgilere göre anlattıkları, bilgilerin eksikliği ve yanlışlığından dolayı gerçeği yansıtmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretim okulları için hazırladığı 100 Temel Eser listesinde yaşayan yazarlarımızın eserlerinin yer almamasını ilke olarak benimsemiştir. Aynı ilke ilköğretim okulları için hazırlanacak liste için de benimsenmiştir.
Ancak seçici komisyonun belirlediği listede hayatta olan 55 sanatkárımızın değişik eserleri yanında vefat etmiş 24 şair ve yazarın eseri yer aldı.
Bu tavır MEB’in benimsediği prensibe aykırı bir durumu ortaya getirdi. Bu prensibin doğru olup olmadığı ayrı bir konudur ve basında geniş bir şekilde tartışılmıştır.
MEB, seçici kurulun listesinde yer almış, hayatta olmayan sanatkárlarımızın eserlerine, hiçbirisini dışarda bırakmayacak şekilde yer vermiştir.
Kurulun istifası ise yaşayan sanatkárlarımızın listeye alınmamasından dolayıdır.
MEB, dile getirilen prensip dışında, kurulun çalışmalarına hiçbir şekilde karışmamış, müdahale etmemiş, bir teklifte bulunmamıştır. Hele bir baskı asla söz konusu değildir.
Kurul, 100 Temel Eser listesinin, ‘sadece hayatta olmayan sanatkárların eserlerinden oluşturulacaktır’ prensibini benimsemediğinden dolayı istifa etmiştir.
Buna başka bir sebep aramak ve göstermek yanlıştır.
Kamuoyuna duyurulur.”

25 Ağustos 2006, Mustafa Ruhi Şirin’in Açıklaması (Hürriyet‘ten):

Sayın Doğan Hızlan, 22 Ağustos 2006 tarihli köşe yazınızda MEB Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Necat Birinci’nin yaptığı açıklamaya bugünkü köşe yazınızda yer verdiniz. Sayın Birinci’nin değerlendirmesi ve verdiği bilgiler eksiktir, yanlıştır, yüz temel eser tartışmasına katkı verecek düzeyden yoksun olduğu gibi gerçeği de yansıtmamaktadır. Her iki köşe yazınız ve Sayın Birinci’nin adalet duygusundan yoksun savunmasına sözkonusu ilgili Kurulun eski başkanı ve katkı vermiş üye arkadaşlarıma saygının gereği açıklık getirmek istiyorum:

Bir, MEB Çocuk Yayınları Danışma ve Yayın Kurulu (Gülten Dayıoğlu, Prof.Dr. Nilüfer Tuncer, Prof. Dr. Mübeccel Gönen, Dr. Fatih Erdoğan, Ali Karaçalı, Hasan Güleryüz, Mevlâna İdris Zengin, Mustafa Ruhi Şirin) Şubat 2004-Kasım 2005 tarihleri arasında görevlendirilmiş ve kendi alanında Bakanlık düzeyinde kurulmuş bir ihtisas kurulu olarak tek bir kitap bile yayınlama imkanı verilmemiş bir kurul olarak çocuk yayınları tarihimize geçmiştir.

İki, Kurulumuzun hazırladığı Çocuk ve Gençlik Yayınları Programı, Bakanlık tarafından genelge biçiminde yayınlandığı halde hiçbir aşaması hayata geçirilememiştir.

Üç, Bakanlık için hazırladığımız Bir Yazar Bir Kitap Projesi ile Tevfik Fikret’ten Dağlarca’ya, Eflatun Cem’den Yalvaç Ural’a 134 yazarın birer seçkin çocuk ve gençlik edebiyatı örneğinin yayınlanması için başta ilgili dairenin başkan vekili Sayın Şadi Keskin ve Sayın Müsteşar insiyatif kullanmadığı gibi Kurul kararları aylarca askıda tutulmuş, Temmuz-Kasım 2005 tarihleri arasında ise Kurulumuzun toplantı yapmasına olanak verilmemiştir.

Dört, Bakanlığın resmi yazışmaları çerçevesinde Türkçe ders kitapları, çocuk ve gençlik edebiyatı kaynakçası ve okuma programı için hazırlanacak öneri listesi öncesinde yaşayan-vefat etmiş yazar ayrımı yapılmasına yönelik ilke kararı Sayın Müsteşar ve ilgili birimler tarafından sözlü ya da yazılı olarak Kurulumuza bildirilmemiştir. Sayın Birinci’nin ortaöğretim için alınan ilke kararına sığınması yaman bir çelişkidir ve talihsizliktir.

Beş, Sayın Birinci’nin “MEB, seçici kurulun listesinde yer almış hayatta olmayan sanatkârlarımızın eserlerine, hiçbirisini dışarıda bırakmayacak şekilde yer vermiştir.” açıklaması eksiktir ve 28 Aralık 2004 tarihinde Kurul üyelerince kendisine teslim edilen tutanakla örtüşmemektedir. Sayın Bakanlık yetkilileri arzu ederlerse Sayın Müsteşar’da bulunan içeriği ve mahiyeti farklı olan Kurulumuzun listesini kamuoyuna açıklayabilirler ve bundan eski kurul üyeleri olarak memnuniyet duyarız.

Altı, Sayın Birinci’nin “Kurul’un istifası ise yaşayan sanatkârlarımızın listeye alınmamasından dolayıdır.” yargısı doğru olmadığı gibi süreç boyunca Kurulla muhatap olduğu için ahlaki de değildir. Çünkü, 28 Aralık 2004’den Nisan 2005 sonuna kadar kendisi ile beş kez bu konu görüşülmüş ve Sayın Bakanı ikna edemediği tarafıma ifade edilmiş ve bu bilgiyi de Kurul üyeleri ile paylaşmıştım. Buna rağmen Kurulumuz, okuma programı ile ilişkilendirilmek üzere hazırladığı 123 kitaplık ve 7 başlıktan oluşan öneri listesi ile ilgili aldığı kararı tekrar gözden geçirmiş özellikle Türk çocuk ve gençlik edebiyatına yönelik sonuçları dikkate alarak ilk kararında ısrar etmiş ve bu karar Sayın Müsteşar’a bildirilmiştir. Ayrıca Kurul, ilgili listenin 15 Temmuz 2005 tarihinde Sayın Bakan tarafından açıklanmasından sonra da kendisine verilen görevin sorumluluğunu ve ciddiyetini koruyarak aldığı kararların uygulanmasını beklemiş, Kurulun toplantısı dört ay engellendikten sonra bir üye hariç sekiz üye 29 Kasım 2005 tarihinde istifa etmiştir. Garip ama gerçek, Sayın Bakan Çelik ise 28 Kasım 2005 tarihinde Kurulumuzun görevine son verdiğini daha sonraki yazışmalardan öğrenebildik. Yedi Kurulumuzun hiçbir üyesinin baskıya açık ve eğilimli kişilikte olmadığını kamuoyunun dikkatine sunmak isterim. Sayın Hızlan, İki önerim var: Bir, yüz temel eser sarmalı’nın medya üzerinden ideolojik ve kişisel hesaplaşmaya dönüşmemesi için bütün ilgililerin olgunlukla ve düzeyli katkı vermesi. İki, TBMM Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nun ön araştırmasından sonra Meclis’te araştırma komisyonunun kurulması ve okuma alışkanlığı konusunda köklü adımların atılması. Saygılarımla, Mustafa Ruhi Şirin MEB Çocuk Yayınları Danışma ve Yayın Kurulu (eski) Başkanı

26 Aralık 2006, Gülten Dayıoğlu’nun Açıklaması (Hürriyet‘ten):

Saygıdeğer Doğan Hızlan, 25.08.2006 tarihli köşenizde yayınlanan, MEB Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Necat Birinci’nin İlköğretim Yüz Temel Eser yanıtına değgin, görüş bildirme gereksinimi duydum:

1- MEB danışma kuruluna İlköğretimde Yüz Temel Eser listesi hazırlama görevi verilirken, listeye yaşayan yazarların alınmaması konusunda, yazılı ya da sözlü olarak, hiç açıklamada bulunulmadı. Bulunulsaydı, daha işin başında, çağdaş Çocuk ve Gençlik Edebiyatını ve dolayısıyla yaşayan yazarları yok sayan bir liste hazırlamaya girişilmezdi.

2- Bu liste hazırlanırken, 4700 kitap, kurul üyeleri tarafından, büyük bir özveriyle okunup tarandı. Bu emek ve çabaya karşın, MEB söz konusu listeyi, beş ay sürüncemede bıraktıktan sonra, hangi amaç ve ilkelere yönelik olarak ve kimler tarafından hazırlandığı belli olmayan, bir başka listeyi, kamuya açıklayıp yürürlüğe koydu. İlk günler bu liste, üyesi bulunduğum MEB Çocuk ve Gençlik Yayınları Danışma kurulu tarafından hazırlanan liste olarak algılandı. Kurul üyeleri, haksız yere kırıcı eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Bu gelişmeler bizi tedirgin etti.

MEB Yayımlar Dairesi tarafından, uzun yıllar Çocuk ve Gençlik kitapları yayınlanmaktadır. Ancak burada yapılan yayınlar, hiçbir zaman iyi kitap düzeyine ulaşamamıştır. Bu yüzden, MEB Yayınları, sürekli olarak eleştiri odağı konumunda kalmıştır. Uzmanlık Kurulu niteliğindeki Danışma kurulumuz, bu duruma son vermek için, ilk iş olarak, yoğun çalışmalar yapıp düzeyli yayınlar için, ilmke ve amaçlar saptamıştır. Kurulumuz tarafından Çocuk ve Gençlere nitelikli eserler sunmak amacıyla, BİR YAZAR BİR KİTAP adı altında, yaşayan yazarların eserlerini de içeren bir başka seçki listesi daha hazırlanmıştır. Bu listedi 67 kitabın, bakanlık tarafından yayınlanması kararı alınmıştır. Hatta bazı kitaplar resimlenerek basıma hazır hale getirilmiştir. Ancak yayımlar dairesi başkanlığı, bu kitapların basımını gerçekleştirmedi. Yüz Temel Eser listesinde olduğu gibi, bu konuda da emeğimiz boşa gitti.

3- MEB Yayımlar Dairesine, yayınlanma önerisiyle pek çok kitap, kurulumuzca oluşturulan ilke ve amaçlar doğrultusunda, titizlikle incelendi. Basılabilir onayı alan kitaplar, saptandı. Yayımlar Dairesi Başkanlığına sunuldu. Yazık ki bu kitaplar da yayınlanmadı. Kısacası Danışma kurulunda 18 ay süren çalışmalarımız tümüyle sonuçsuz kaldı.

4- Sayın Müsteşar Prof. Dr. Necat Birinci haklıdır. Bizlere bu 18 aylık çalışma süresince, Bakanlıktan hiçbir baskı yapılmadı. Ama çalışmalarımıza destek verilmediği gibi köstek de olunmuştur. Hal böyleyken, kurul üyelerinin istifasını ‘baskıya’ dayanarak, gerekçeleri örtbas etmek haksızlıktır. Çocuk ve gençler için, nitelikli kitap hazçırlamak amacıyla görevi kabul etmiş olan eli kolu bağlı kurul üyeleri istifa etmeyip de ne yapacaktı.

5- Kurul üyeleri, istifa nedenlerini, Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, bakanlık içindeki gerekli kurumlara sunulan istifa dilekçelerinde, açık seçik belirtmişlerdir. Bu nedenler arasında, kesinlikle ‘baskı’ öğesi bulunmamaktadır.

6- Bakanlıkça hazırlanmış olan ve kamuoyunda büyük tepki yaratan, Yüz Temel Eser listesinin, enine boyuna tartışılıp eleştirilmekte olduğu bu aşamada, Danışma Kurulunun üyelerinin, güncelliğini yitirmiş olan ‘istifa’sı, neden gündeme çekilmeye çalışılmaktadır? Bence her şeyden önce, bu nedene yanıt bulunmalı. Tartışmalar, yeniden 100 Temel eser listesindeki kitapların, içeriğine odaklandırılmaktadır. Saygılarımla 26.08.2006-08-26 Gülten Dayıoğlu MEB Çocuk Yayınları Danışma Kurulu Eski Üyesi 25 Ağustos 2006

26 Ağustos 2006, Mevlana İdris Zengin’in Açıklaması (Hürriyet‘ten):

Sayın Doğan Hızlan; Son günlerde gündeme gelen ve birkaç yazınızla alevlenen 100 temel eser etrafında yapılan tartışmalar giderek ilginç boyutlar kazanıyor. Ancak birkaç temel noktanın bilinmesi, MEB Müsteşarı Sayın Necat Birinci’nin 25 Ağustos tarihli gazetenizde, sizin köşenizde yayınlanan cevabî açıklamasından sonra sanırım özel bir önem taşıyor. Kurulda yer alan ve istifa eden bir üye olarak, ortaya çıkan bu tartışma ile ilgili belirtmek istediğim bazı noktalar şunlardır:

a) MEB’nca oluşturulan kurul gerçekten kendi içinde özgür bir çalışma ortamında 18 ay çalışmıştır.

b) Bu çalışmalarda öncelikli olarak yayınlanacak çocuk ve gençlik kitapları ile ilgili ilke ve programlar oluşturulmuş, her toplantıda alınan kararlar, oylamaya sunulmuş, sonuçları Bakanlık temsilcilerinin de bulunduğu toplantı ortamında bir tutanakla tesbit edilmiştir.

c) Çalışmanın ilerleyen aşamalarında belirlenen ilke ve programlara uygun olarak iki ayrı proje gündeme gelmiştir. Bunlardan birincisi okuma programı için 100 kitaplık öneri listesi, ikincisi ise 134 yazardan oluşan “bir yazar bir kitap” projesidir.

d) Bugün tartışmaların odağında bulunan 100 temel eserle ilgili olarak kurulumuzun yaptığı çalışma, yaklaşık 4700 kitap arasından belirlenmiştir. Bu belirleme yapılırken çeviri eserlerle ilgili olarak piyasadaki eserlerin tercüme olarak en iyisinin seçilmesine özen gösterilmiş, zaten Bakanlığa ilettiğimiz listede çevirmen adı özellikle belirtilmiştir.

e) Sonrasında ise bugün bile anlamakta zorlandığım bir şey vuku bulmuş, listede yer alan yerli te’lif eserlerle ilgili olarak, yaşayan yazarların eserlerinin listeden çıkartılması gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Şimdi burada el-insaf…Çağdaş çocuk edebiyatı ülkemizde yeni bir edebiyattır ve bu edebiyatın en önemli temsilcileri maalesef (!) yaşamaktadır. Yani şimdi ne yapalım? Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gülten Dayıoğlu, Mustafa Ruhi Şirin, Yalvaç Ural gibi ustaların bu listede yer alması için onları öldürelim mi? Bu liste uzun olduğu için adını anmadığım diğer saygıdeğer yazarlarımızın olmadığı bir liste, eksik bir liste, anlamsız bir liste olmaz mı? Tabii ki eksik ve anlamsız bir liste olur. Listeye bakınca Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Kemalettin Tuğcu, Cahit Zarifoğlu, Tevfik Fikret gibi yazarlarımızın öldükleri için şanslı (!) olduklarını düşünmeden edemiyorum.

Üstelik liste teslim edilinceye kadar, çalışmamızın herhangi bir aşamasında Bakanlık tarafından yaşayan yazarlarla ilgili bir kısıtlama veya liste dışı kalması gibi bir ima bile yapılmamışken, sonucun “MEB prensiplerine aykırılık” gibi bir etiketle açıklanmaya çalışılması rahatsızlık verici ve üzücüdür. Bizim kurul olarak yaşayan yazarlarla ilgili bir bakanlık prensibinden haberimiz yoktur, olsa da bu prensip ancak değişmesi gereken bir prensip olarak dikkate alınabilir. Böyle bir prensip varsa bu prensibin sahibini ayrıca merak ediyorum, herhalde bu varolduğu söylenen prensibin bizim bilmediğimiz makul bir gerekçesi vardır ve bunun kamuoyuna duyurulması sanırım yararlı olur. Hiç bir yazarın, Bakanlık listesi dahil bazı listelerde yer almak için yazdığını sanmıyorum. Yazarların bu türden bir taltife filan da ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum. Listedeki isimlerin hemen hepsi zaten özel yayınevlerinden kitapları çıkan ve çocuklar tarafından yaygın şekilde okunan yazarlar. Bu yazarlarımızın listelere ihtiyacı yoktur ama bu listelerin o yazarlarımıza ihtiyacı vardır. Öteden beri eleştiri konusu olan Bakanlık yayınlarıyla ilgili düzey sorununun geride kalması için, kurulumuzca tasarlanan ve sadece başlangıç olan iki liste, çocuk ve edebiyat için yeni ve güçlü bir adım olabilirdi, amaç buydu ama olmadı, olamadı.

Şimdi Millî Eğitimimizin Sayın Bakanına, Sayın Müsteşarına ve Sayın bürokratlarına şu basit soruyu sormanın zamanı belki de: Neden kurul tarafından resimletilerek yayına hazırlanmış 67 eserden bir tanesi bile basılamamıştır? Yoksa, bir eserin Bakanlık yayınları arasında yer almasının temel şartı niteliksizlik midir? Ya da bizim hiç bilmediğimiz “yayın dolapları” mı var? Ya da Bakanlığın “resmî” yazar ya da çizeri olmak mı gerekiyor? Bütün okullardan çığlık çığlık yükselen “kitap istiyoruz, bize kitap gönderin” sesleri Bakanlığın Yayımlar Dairesi’ne ulaşmıyor mu? Bu dairenin görevleri arasında iyi, doğru ve güzel kitabı çocuklara, okullara ulaştırmak gibi temel bir sorumluluk yok mu? En başta hiçbir baskı görmedik demiştim. Evet yıllar geçti. Hiçbir kitap baskısı da görmedik. Bu kadar baskısızlık da fazla ama. Biraz baskı lütfen! Saygılarımla. Mevlâna İdris Zengin

26 (23?) Ağustos 2006, Fatih Erdoğan’ın Açıklaması (Hürriyet‘ten):

 

Sayın Doğan Hızlan, 22 Agustos tarihli Hürriyet’teki yazınızda kurul uyelerine çalışmaları süresince baskı yapıldığına ilişkin bir satırınız vardı. Benim de adım kurul üyeleri arasında geçtiği için açıklamayı gerekli gördüm: MEB Yayımlar Dairesi’ne bağlı Çocuk ve Gençlik Yayınları Danışma Kurulu’ndaki görevimiz süresince bana herhangi bir baski yapılmamış, aksine, şahsıma ve uzmanlığıma her zaman saygılı davranılmıştır. Ayrılma nedenim herhangi bir baskı değil, çalışmalarımızın bir noktada tıkanması ve esasen bir okuma programı çercevesinde değerlendirilmek üzere hazırladığımız temel eser listesinin bizim bilgimiz dışında değiştirilmesidir. Aksi halde, yayımlanan 100 Temel Eser listesi sanki bizim hazırladığımız bir listeymiş gibi algılanacaktı, bunu istemedim. Saygılarımı sunarım. Dr. Fatih Erdoğan

26 (23?) Ağustos 2006, Çetin Öner’in Açıklaması (Hürriyet‘ten):

Sayın Doğan Hızlan, İnsanın zorunlu bile olsa, kendinden söz etmesi yakışık almaz. Ne var ki, 22 Ağustos 2006’da Hürriyet Gazetesi’ndeki yazınızı okuyunca, size yazma gereği duydum. Özellikle de yazınızın başlığı beni çok etkiledi; “Tek Sahtekarlık Çeviri Değil” 100 Temel Eser üzerine söylenecek en kesin tanım budur bence de. At izi ile it izinin birbirine karıştığı bir ülkede olur böyle şeyler. Olacaktır da… Bu kirliliğin Edebiyat alanına da taşınması, hüzün verici bir gelişmedir, yozlaşmadır. Ülkemizin birçok kurumunda tanık olduğumuz bu çürüme, son on yılda giderek daha da arttı. Politika’dan, sanata; müziğe ve edebiyata kadar birçok alana yayılmaya başladı pis bir koku… Hamlet’in diyaloglarında dile gelen “Bu Danimarka İmparatorluğu’nde Çürüyen bir şeyler var!” saptaması, .ugün de geçerliliğini koruyor, her alana yayılıyor kokuşmuşluk. MEB Bakanlığı Yayınlar Dairesi yetkilileri bana da bir öneri getirdiler aylar önce. GÜLİBİK adlı çocuk kitabımı 100 Temel Eser projesi içinde değerlendirmek istediklerini söylediler, kabul ettim ve aylarca bekledim. Ne var ki, uzun bir süre sonra kitabımın basımından vazgeçtiklerini öğrendim. Gerekçeleri ise, Seçici Kurul içinde görev alan Çocuk Edebiyatı’nın Hanım Ağa’larından mediatic bir yazarın, kitabımda geçen “Ulusal” sözcüğüne takılması; bu sözcük yerine “Milli”yi önermesinden kaynaklanmış. Ulusal sözcüğünü sakıncalı görerek karşı oy vermiş hanımefendi. Hiç de üzülmedim doğrusu. Çünkü GÜLİBİK, ayyınlandıktan sonra, önce Almanca’ya ardından da İngilizce’ye çevrildi. Almanca konuşulan tüm ülkelere “Yardımcı Okuma Kitabı” olarak önerildi. Sadece Almanya’da 4 basımı yapıldı. Filme alındı, 30’u aşkın ülkede gösterime girdi. Amerika’da 200 film arasından ilk 20 film içinde en iyi çocuk filmi olarak gösterime sunuldu. İtalya’da, Paduva Üniversitesi’nce Almanca çevirisi “En iyi çeviri ödülü” ile değerlendirildi. Çevirmenim ve sevgili dostum Cornelius Bischoff telefon edip; “Türk Horoz’u İtalya’da Almanca olarak da öttü!” müjdesini verdi. İki ödül de Yugoslavya ve İspanya’dan geldi. Aynı kitap Prestij kitabı olarak 1993’te Kültür ve Turizm Bakanlığınca çift dilde (Türkçe/Almanca) olarak basılıp uluslararası tüm fuarlarda sanışa sunulmuş ve büyük ilgiyle karşılanmıştı. İlk romanım “Dağlara Yazılıdır”a İsceç’te “Hümanist Enternasyonal Ödülü” verildi. “Hiç kimseye, kendi ülkesinde Peygamber denilmediğini” öğrenmiştim artık. Şimdi ise, “Acinus, Acinum Fricatus” deyişinin de anlamını daha iyi kavradım. MEB yetkilileri ve Kafadaşları tarafından rdeddedilmiş olmayı ise yazarlık yaşamımda bir Onur olarak görüyorum. Demek ki doğru yoldayım. Ülkemin ve Dünyanın Bütün Çocukları! Sizleri Çok Seviyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Çetin ÖNER

26 Ağustos 2006, Timaş Yayınevi’nin Açıklaması (Zaman‘dan):

“Sefiller” ve “Robenson Cruose” kitaplarındaki çeviriler dolayısıyla eleştirilen TİMAŞ Yayınları, iki kitabın da 2005 yılı başında yayından kaldırıldığını açıkladı.
Söz konusu kitapların ilk defa 1987’de yayınlandığını hatırlatan yayınevi, meselenin geçen sene çözülmüş olmasına rağmen bugünlerde gündeme getirilmesini, başka kaygıların etkisi olarak değerlendirdi. Açıklamada, bu sene yayıncılık dünyasında yaşanan Frankfurt Kitap Fuarı’nda, Türkiye’yi temsil edecek birliğin değişmesi ve ders kitaplarının seçimleri ile tavsiyesinin, rant kavgası başlattığı öne sürüldü. Bu iki konu hakkındaki haberlerin, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı üzerinde siyasi yoldan baskı kurmak isteyenlerin çalışması olduğu belirtilen açıklamada, “Yayıncılığın daha ehil ellerde ve ciddiyetle yapılabilmesi için, Kültür Bakanlığı bandrol arayışları yerine, meslek birliklerini dikkate almalı ve önerilerini görüşmelidir. Her isteyen kolaylıkla yayıncılık yapamamalı ve bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Bu çerçevede birçok problem önlenebilir. Tabii iyi niyet çerçevesinde olmalı, rant düşüncesi ile değil.” ifadelerine yer verildi. Yayınevi, Sefiller ve Robenson Cruose kitaplarının çevirilerinde orijinal metne sadık kalmadığı ve din propagandası yaptığı gerekçesiyle eleştirilmişti.

26 Ağustos 2006, MEB Açıklaması (internet sitesinden):

Bir haftadan beri bazı bazı basın yayın organları, Millî Eğitim Bakanlığının 15 Temmuz 2005 tarihinde yayımladığı İlköğretim okulları için 100 Temel Eser listesine atıfta bulunarak; Bakanlığın hiçbir tavsiye ve teşviki olmadan bazı yayınevlerinin tamamıyla kâr amacına yönelik olarak, sorumsuz bir şekilde hazırlayıp yayımladığı kitaplardan alıntılar yapmak suretiyle Bakanlığı; “100 Temel Eser’e İslâmî Makyaj, 100 Temel Eser Skandalı, Dil Öğretilirken Küfür Olmaz, Çocuklara Kırmızı Noktalı Bilmeceler, Bu Temel Bozuk Olacak, Victor Hugo’yu Da Hidayete Erdirdiler” başlıkları altında eleştirmektedirler.

İlköğretim öğrencileri için hazırlanan 100 Temel Eser Listesinin amacı, özelikle 5., 6., 7. ve 8.sınıflardaki öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmak, onları düşünen, düşündüğünü doğru, etkili ve açık bir şekilde ifade eden bireyler olarak yetiştirmek, bu yolla onlarda Türkçe bilincini uyandırmak ve canlı tutmak, bir yandan da öğrencilerde güzellik anlayışı ve estetik duygusu uyandırmaktır.

Bu eserler içinde Türkçe’nin zenginliğini, güzelliğini, ifade gücünü ortaya koyan Türkçe Deyimler, Türkçe Atasözlerinden Seçmeler, Türk Bilmecelerinden Seçmeler, Türkülerden Seçmeler, Türk Manilerinden Seçmeler, Tekerlemeler gibi anonim alandan derlemeler yer almıştır.

Ana hedefi, yeni nesillerde okuma alışkanlığı kazandırmak ve onlarda Türkçe bilincini uyandırmak olan bu çalışmanın hiç arzu edilmeyen bir vadide tartışma konusu olması üzüntü vericidir.

Bu listede yer almış bazı batı kaynaklı klasik eserlerin sorumsuz bir şekilde tercüme edilip yayınlanması yanında, yukarıda belirtilen anonim alanlardan derlenmiş bazı kitaplarda müstehcen, argo ve taba kelimeler ve ifadelere yer verilmiştir. Bu tür ifadelerle öğrencilerin muhatap edilmesi şöyle dursun, ihtisas araştırmaları dışında, geniş kitlelere yönelik yayınlarda bile yer almaları uygun görülemez.

Ne yazık ki sorumsuz kimi yayınevleri, sadece kâr amacı ile, kitap kapaklarına “MEB Tavsiyeli 100 Temel Eser” ifadesini de koyarak, Bakanlığın dışında, bazı kitaplar yayımlamışlardır. Deyim ve bilmece alanlarında derlenmiş, içlerinde küfre varacak kadar müstehcen ve argo özelliğinde örnekler bulunan bu derlemelerin Millî Eğitim Bakanlığı ile hiçbir ilgisi yoktur. Bunlar yayın piyasasında Millî Eğitim Bakanlığının yayınladığı listenin tematik yönünü fırsat bilerek, sorumsuzca, hatta kamu vicdanını rahatsız edecek derecede olumsuz ifadeler taşıyan kitaplardır. Bakanlık bunları ne incelemiş, ne teşvik etmiş, ne onları okullara tavsiye etmiş, ne de satın alıp okullara dağıtmıştır.

Yaptığımız açıklamalara rağmen bazı basın yayın kuruluşlarının bu sorumsuz kitapları Millî Eğitim Bakanlığı ile ısrarlı bir şekilde ilişkilendirip, aynı ısrarla yayın yapması ve bu yayını sürdürmesi etik açıdan sorgulanması gereken bir durumdur.

Basın yayın kuruluşlarında söz konusu haberlerin yer alması ihbar kabul edilerek bu tür kitaplarla ilgili olarak Bakanlığımızca inceleme başlatılmıştır. Bunun yanında söz konusu yayınların okullara sokulmaması ve satın alınmaması için tüm öğretmen, öğrenci ve velilerimiz uyarılacaktır. Ayrıca  “MEB Tavsiyeli 100 Temel Eser” ifadesi kullanan ve söz konusu ifadeleri taşıyan yayınlarla ilgili olarak yargı yoluna da gidilebilecektir.

Aynı zamanda denetim sorumluluğuna sahip olan bazı basın yayın organlarının böyle bir yanlışlığı hatta sorumsuzluğu ortaya çıkarması takdire değerdir. Ama bu yanlışlık ve sorumsuzluğun Millî Eğitim Bakanlığına yamanmaya kalkışılması kabul edilemez bir durumdur. Hatta daha da ileri gidilerek, bir köşe yazarı tarafından “AKP’nin önerdiği müstehcen kitaplar” şeklindeki bir başlık bile kullanılmıştır. Bu haksız ve mesnetsiz bir isnattır.

Tercüme edilen eserlerdeki yanlış kullanımlar ise ayrı bir konudur. Bu konuda daha objektif değerlendirmeler yapabilmek için eserlerin asılları ile tercümeleri karşılaştırılmalıdır. Daha önce yayımladığımız bir basın açıklamasında eserlerin orijinalini tahrif etmeye, özünden ve aslından uzaklaştırmaya yönelik tasarrufları içeren çevirileri de onaylamadığımızı, bunların da bizim dışımızda olduğunu belirttik.

Her iki konuda da Millî Eğitim Bakanlığı, gerekli önlemleri almış ve almaya devam edecektir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

27 Ağustos 2006, MEB bakanı Hüseyin Çelik’in Açıklamaları (Radikal‘den): [Bu açıklamadaki şirket yöneticisi üslubuna dikkat ediniz. Bakan, devletin bir bakanlığının “logo”su olduğundan ve kitaplara bunun konduğundan bahsediyor. Ayrıca çeviri normlarını belirlemeye başlıyor. MEB’nın bir yayınevi olduğu konu edilmiyor – Ç.]

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) ilköğretim öğrencilerine tavsiye ettiği ‘100 Temel Eser’ kapsamındaki bazı kitaplarda argo ve küfürlü ifadelerin yer almasına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da tepki gösterdi.
İlkbiz Yayınevi’nin ‘Türk Bilmecelerinden Seçmeler’ ve ‘Türk Manilerinden Seçmeler’ adlı kitaplarındaki küfürlü ifadelerle ‘Ecevit’in kafası, Cum Sezer’in sopası, Aptal olduk hepimiz, Kafaları kopası’ gibi uydurma manilere kızan Erdoğan, kamuoyunda oluşan tepki nedeniyle Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’i telefonla arayarak, uyarıda bulundu. Bunun üzerine Bakan Çelik, ilgili yayınevlerine dava açacaklarını, bir genelgeyle tüm okul ve öğretmenleri bu tür yayınlara karşı uyaracağını söyledi. Çelik, kitaplarda dinsel ve ideolojik oynamalar yapan yayınevlerini eleştirerek “Heidi’yi sevdiysen, otur kendi Heidi’ni yaz. Onu Müslümanlaştırmaya çalışma” dedi.
Van’daki incelemelerini sürdüren Çelik’in, dün gazetecilerle yaptığı sohbet toplantısının ana gündemini, Radikal’in ortaya çıkardığı ‘100 Temel Eser’ skandalı oluşturdu. Kendilerini zan altında bıraktıkları için yayınevlerine ateş püsküren Çelik, şöyle konuştu:

Dava açacağız: İçinde cumhurbaşkanına veya bir başkasına hakaret içeren, küfür dolu bir kitabın okullara, öğrencilere tavsiye edilmesi, söz konusu olamaz. Birisi tutup da belden aşağı müstehcen ifadelerle şiir antolojisi hazırlarsa ve ‘MEB çocuklara şiir tavsiye etti’ diye ilan ederse bunda bizim günahımız aranmaz. Piyasalardaki kitapları her gün kontrol edecek halde değilim. Kitaplarda, argo ve küfür varsa, MEB logosunu kullandığı için dava açarım.

Ağzımdan hiç küfür duydunuz mu?: Müstehcen kitap falan tavsiye etmiş değiliz. Bakan olduğum günden beri konuşmalarımı irticalen yapıyorum. Ağzımdan küfürlü bir kelime mi çıktı?

Her şeyin istismarı var: Yani MEB okullara kitap tavsiye etmeyecek mi? Tüm bunlara rağmen, bizim ‘100 Temel Eser’ projemiz hedefine ulaşmıştır. Tolstoy’un ‘Savaş ve Barış’ını okuyun dedim. Kitabı tutup da özünü yok edecek şekilde tahrip edecek şekilde üslubunu değiştirip üzerine bir damga basarsa yanlış yapmış olur, korsan yayın neyse bu da odur. Her şeyin istismarı var. Ciddi yayınevlerinin kitaplarının bir hafta sonra korsan yayınları çıkıyor. Birlikte bunun üzerine gidelim o zaman.

Kendi Heidi’nizi yazın: Çeviriyi siz motamot yaparsanız, çok anlam ifade etmeyebilir. Ancak ülkenin kültürel unsurlarını göz önünde bulundurmakla Hıristiyan dünyasında yazılmış bir kitabı Müslümanlaştırmak farklı şeyler. Heidi’de bir kilise sahnesi vardır, buram buram Hıristiyanlık propaganda edilir. Eğer Heidi’yi sevdiysen, Heidi’yi Müslümanlaştırmaktan vazgeç, otur kendi Heidi’ni yaz, otur kendi çizgi filmini yap.

Cennet ifadesi normal: Radikal’in manşetinde, bir çeviride aslında olmadığı halde, ‘Burayı cennete çevirmişsin’ ifadesinin kullanıldığı belirtiliyor. Bir tatil köyüne gittiniz, masmavi bir deniz, arkanızda yemyeşil bir orman, kumsal o biçim, ‘Burası cennet gibi bir yer’ derseniz, yeni bir termonoloji mi kullanmış olursunuz? ‘Burayı iyiden, doğrudan yana değiştirmişiniz’ ifadesi yerine ‘cennete çevirmişsiniz’ dediğiniz zaman burada garipsenecek bir şey yok.

Yarabbim, Allah’ım garipsenmemeli: Diyelim ki Pinokyo, ‘Oh God’ diyor, bunu siz ‘Tanrım, Allahım, Yarabbim’ diye tercüme edebilirsiniz, bunda bir gariplik yok. Onlar ‘Oh my God’ diyor, sen bunu ‘Aman Allahım’dan’ başka nasıl tercüme edebilirsin?

Socrates peygamber değil: Ama tutup da ‘Sefiller’in Jan Valjean’ını şekilden şekile sokuyorsun, Socrates’i bir peygamber gibi takdim ediyorsun. Socrates’i birisi bir aziz gibi, bir peygamber gibi sunmaya kalkarsa, bunda benim günahım olmaz ki, bu yanlış olur.

Ahmet Vefik’in tercümelerinden birinde kahramanlardan birisi ‘No, no’ diyor. Siz bunu tercüme ederseniz, ‘Hayır, hayır’ dersiniz. Ahmet Vefik Paşa, ‘Haşa ki haşa’ diye tercüme ediyor. Şimdi o zamanlar bu çok yerine otururdu ama bugün böyle tercüme ederseniz kimse anlamaz. Dolayısıyla çeviri yaptığınız dilin konuşulduğu toplumun kültürü, onların anlayışı göz önünde bulundurulur.

28 Ağustos 2006, MEB Açıklaması (internet sitesinden): 

Bugün yayımlanan Milliyet Gazetesi’nde “Bakan tavsiye etmiş” ve Cumhuriyet Gazetesi�nde “Çelik kendini tekzip etti” başlıkları ile verilen iki haberle ilgili olarak aşağıdaki açıklamanın yapılması gereği duyulmuştur.

Haberlerde özetle “Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in 4 Ağustos 2005’te kendi imzasıyla yayınlanan bir genelgeyle “100 Temel Eser” kapsamındaki kitapları ilköğretim okullarına tavsiye ettiği ortaya çıktı� ifadesi yer almaktadır.

ANKA Ajansı mahreciyle yayınlanan bu haber “ortaya çıktı” vurgusuyla adeta gizli bir bilgiye ulaşıldığı izlenimi vermiş ve maalesef köklü iki gazetenin editörlerini aldatmıştır.

Zira “100 Temel Eser” kapsamındaki eserlerin, edebiyat dünyasının seçkin temsilcileri ile bir araya gelinerek belirlenen bir liste olduğu herkesin malumudur. Lise öğrencileri için belirlenen 100 eserin tespiti çalışmalarına Milliyet Gazetesi Yazarı Sayın Taha Akyol komisyon üyesi olarak bizzat katılmıştır. Bu eserlerin bakanlıkça yayımlanan bir genelgeyle kamuoyuna duyurulduğunu bilmeyen bir gazetecinin varlığı ? eğer “ortaya çıktı” kasten kullanılmadıysa ? endişe vericidir. Bakanlığın internet sayfasında yayımlanan ve yaklaşık bir milyon insan tarafından açılarak okunan, duyurulduğu günlerde haftalarca gazetelerde yazılıp çizilen “100 Temel Eser’in, bakanlıkça tavsiye edildiğini “ortaya çıkaran” gazeteciler ve gazeteler olduğu sürece, “gazetecilik kalitesi ve etiği” uzun sure tartışılacaktır.

ANKA Ajansı’nın varlığını sürdürmesi için gazetelere haber vermesi gerekmektedir. Bu amaçla haberlerinde bazı kelime oyunları yapması ve milyonların bildiği bir genelgeyi “ortaya çıktı” şeklinde gazetelere servis yapmasının bir mantığı bulanabilir. Ancak, gazetelerin editörlerinin bu gerçekleri bilmeden, kendi eğitim muhabirlerine bu haberi doğrulatmadan yayımlaması endişe vericidir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın her kademe için tavsiye ettiği 100’er eser içerisinde Doğu’dan, Batıdan klasikleşmiş eserler ile Türk Edebiyatının klasik eserleri yer almış, öte yandan anonim bazı ürünlerle ilgili başlıklar tespit edilmiştir. Bakanlığımızın ilköğretim öğrencileri için tavsiye ettiği listede;
– Tekerlemeler,
– Türkçe’de Deyimler,
– Türk Atasözlerinden Seçmeler,
– Türk Bilmecelerinden Seçmeler,
– Türk Ninnilerinden Seçmeler,
– Türkülerden Seçmeler,
– Türk Manilerinden Seçmeler, başlıkları yer almaktadır.

Ancak A yayınevinin X isimli kitabı şeklinde bir tavsiye yoktur. Eğitim amaçlı hazırlanacak bir seçmenin de nasıl olması gerektiği ise taşıma götürmez bir meseledir. Aksinin suç olduğunu her vesile ile zaten ifade ettik. Sayın Bakanın 04.08.2005 tarihli ve 70 nolu genelge ile tavsiye ettiği, ekte bir sureti bulunan listedir.

Ayrıca görüldüğü gibi Türk kelimesinin kullanılması ve bulunması gereken hiçbir yerde aksi vaki olmamış veya başka bir kelimeyle değiştirilmesi yoluna gidilmemiştir. Hal böyle iken 26.08.2006 tarihinde bazı basın yayın organlarında “Türk Klasikleri Milli Klasikler olarak değiştirildi” şeklindeki haberlerin de hiçbir dayanağı yoktur.

“100 Temel Eser” çocuklarımıza ve gençlerimize okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla hazırlamış ve hemen her kesimden olumlu tepki almışken, birkaç yayınevinin ticari hesaplarla özensizce hazırladığı kabul edilemez bazı ifadelerin yer aldığı kitaplar üzerinden Sayın Bakanımıza ve Bakanlığımıza muhalefet yapma çabaları, zaman zaman bu eylemi yapanları komik durumlara düşürmektedir.

Basınımızın ve kamuoyunun söz konusu yalan ve iftira haberleri bu bilgiler ışığında yeniden değerlendirmeleri dileğiyle, saygılar sunarız.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir