M.E.B. Klasiklerini Halka Geri Verin

Posted by on Ağustos 27, 2006 in Etkinlik, Güncel

Bir zamanlar bir M.E.B. Yayınevi vardı, şimdi nerede olduğu bilinmiyor. Bir şey oldu, 80 yıllık bir birikime sahip bu yayınevi birdenbire, ders kitapları yayıncılığının özelleştirilmesi sürecinde görünmez oldu. Oysa çok canlı bir şekilde yaşadığımız 100 Temel Eser, klasik eser çevirileri tartışmalarının merkez alması gereken şeylerden biri, bu yayınevinin tarihçesiydi. Çünkü genel olarak klasiklerin, özel olarak Batı klasiklerinin çevirilerinin yerleşmesi bu yayınevi ve onun yayıncılığı çerçevesinde oldu. Günümüzde özel yayınevleri tarafından yayınlanan klasik eserlerin büyük bir kısmı, aslında bu yayınevinin yayınıydı. Peki ne oldu da, devlete, dolayısıyla halka ait bu yayınevinin yayınları özelleştirildi ve yayınevi sessiz sedasız ortadan kalktı? Bu yayınevi nasıl oluşmuştu ve nasıl ortadan kayboldu?

Batı edebiyatının önemli örneklerinin Türkçeye çevrilmesi, aktarılması gerektiği fikri 1800’lerin ortalarından başlayarak oluşmuştu. 1929 Dil Devrimi’ne dek çok sayıda eser Türkçe’ye çevrildi. Bu çeviriler dağınık girişimlerle yapılıyordu ve dil devriminden sonra kendilerinin de bir dil içi çeviriden geçmelerinin, yeni alfabe ve sözdizimine uyarlanmalarının gerekmesi gibi tuhaf bir durum doğdu. Yine de bu dağınık girişimlerden derli toplu bir Batı klasikleri külliyatı oluşmamıştı. 1930’lara doğru Sabiha ve Zekeriya Sertel’in Cep Kitapları, İbrahim Hilmi’nin Hilmi Kitabevi gibi önemli girişimler vardı ama yetersizdi. Bu çerçevede iki önemli devlet girişimi gerçekleştirildi. İlki 1921 yılında kurulan Telif ve Tercüme Encümeni’ydi. Bu encümenin çalışmaları çerçevesinde yıllar içinde birçok eser yayınlandı. Fakat bu girişim, asıl ivmesini, 1939 yılında yapılan Birinci Türk Neşriyat Kongresi’nde kazandı. Bu kongrede devrin önemli edebiyatçıları ve dilcilerinin katıldığı bir Tercüme Encümeni kuruldu. Bu encümen bir Tercüme Bürosu’nun kurulması ve süreli bir Tercüme Dergisi yayınlanması kararı aldı. Yine bu encümenin hazırladığı rapor doğrultusunda, Türkçe’ye çevrilmesi gerekli görülen klasik eserler için, zamanla yenilenmesi düşünülen bir liste hazırlandı. Daha sonraki yıllarda bu eserlerden büyük kısmı çevrildi. 1955 yılına gelindiğinde Milli Eğitim Bakanlığı yayınevinin klasik eserler listesinde 400’den fazla çeviri eser yer alıyordu (bu liste aşağıda yer almaktadır). İşte günümüzde 100 Temel Eser’e indirgenmiş olan çeviri klasik eserler büyük ölçüde bu listeden beslenmektedir; klasik eser yayıncılığı M.E.B.’nın bu yayınları sayesinde yerleşmiş ve yaygınlaşmıştır.

Dolayısıyla 100 Temel Eser çevirileri tartışılırken ele alınması gereken en önemli sorunlardan biri budur: M.E.B. klasik eser çevirileri şimdi nerededir? Bakanlık 70 yılı aşkın bir süreçte, klasik eserlerin çevirilerine ve tanıtımına önemli bir bütçe ayırmış, 1990’lara dek klasik eser yayıncılığını sürdürmüş, ucuz baskılarla okurlara ulaştırmıştı. Peki ne oldu da, bu önemli yayın listesi birdenbire 100 Temel Eser’e indirgendi ve aynı bakanlık, önerdiği bu listenin yayınlarını denetleyemediğini öne sürmeye başladı? 1990’lara dek M.E.B. tarafından yayınlanmış olan klasik eserlerin büyük kısmı önemli edebiyatçılar tarafından yapılmıştı, ciddi bir redaksiyon sürecinden geçmiş, Tercüme Dergisi’nde eleştiri süzgecinden geçirilmişti. Günümüzde bu çevirilerin bazıları özel yayınevleri tarafından yayınlanıyor: Melih Cevdet Anday-Erol Güney imzalı Ölü Canlar çevirisi bunun en bilinen örneklerinden biri. Peki ne oldu da M.E.B.’in büyük bir emekle hazırlanan çevirileri ortadan kalktı ve M.E.B. 100 Temel Eser tavsiye etmeye başladı? Bilinmiyor, 1990’ların ortalarında bir yerde Bakanlık yeni yayın yapmamaya başladı, satış merkezlerinin bazılarını kapattı ve sonra, ders kitaplarının özelleştirilmesiyle birlikte sessiz sedasız klasik eserleri de özelleştirdi.

Şimdi, Bakanlık’ın tavsiye listesinde yer alan eserlerin ideolojik uyarlama ya da çarpıtma içeren ya da kötü çevirilerinden zarar gören tüketicinin tüketici mahkemelerine başvurmasını, sivil toplum örgütlerinin onu korumasını öneriyor basın. İlginç bir şekilde, aynı basın, zaman zaman klasik eser çevirileri dağıtıyor, bunlar bazen intihal olabiliyor. Tüketicinin bu durumda nereye başvuracağını söylemiyor basın. Daha da önemlisi, klasik eser yayıncılığının özelleştirilmesinin yanında durarak, şu temel soruyu sormuyor: yıllarca halkın parasıyla yapılan M.E.B. yayıncılığı nereye gitti? M.E.B.’nın yayınladığı yayınlar kamuya ait değil midir, kamu bütçesinden yaptırılan çeviriler, tanıtımlar, özel sektöre devredilmek üzere mi yaptırılmıştır? Çeviri kusursuz ve biricik bir şey değil, bir metnin birçok çevirisi olabilir, özel sektör de isterse aynı eserlerin farklı çevirilerini yaptırabilir, hatta M.E.B. klasik eser listesinin tamamlandığı inancıyla yeni bir eser çevirtmeyebilir; fakat halkın parasıyla çevirttiği eserleri halka, kolayca erişebileceği şekilde sunmak zorunda değil midir? Özellikle de bunları tavsiye ediyorken.

M.E.B.’nın yayınlarını ortadan kaldırması, bir yönüyle devlet işletmelerinin özelleştirilmesini andırıyor, bir yönüyle TBMM binasını özelleştirmesi gibi akıldışı bir durum. Çünkü temel ihtiyaç sektörlerinde devlet girişimciliğinin, desteğinin belli bir dönem için geçerli olduğu, sonra bu yatırımların özel sektöre devredilmesi gerektiği öne sürülebilir; bunlar insanların üzerinde tartışamayacağı, temel ihtiyaçlardır. Ama kültürde aynı argüman öne sürülebilir mi? Yıllarca Batı klasiklerinin çevirisini bir kültür normu olarak öne çıkarıp yayınladıktan sonra, bütün bu birikimi özel sektöre devredebilir mi? Albert Sorel ya da Henri Poincare çevirilerini halk mı talep etmişti, Hasan Ali Ediz’e Puşkin çevirtilmesini halk mı talep etmişti de halkın parasıyla bu çeviriler yayınlandı ve şimdi özel sektörün keyfine teslim ediliyorlar? Griboyedov’a ait Akıldan Bela’yı M.E.B. neden çevirtti, neden bu çeviriyi inceleyecek bir elit kadrosunu istihdam etti ve şimdi neden bu çeviriyi yeniden yayınlamayarak unutturuyor? Böyle bir hakkı var mı?

Bu durumun kolay bir açıklaması, yorumu yok, çünkü bu durumun yaşandığı, bu şekilde yaşandığı başka bir ülke yok. Bu durum ancak sözgelimi Rusya gibi ideolojik devlet yayıncılığının bir dönem hakim olmuş olduğu bir ülkeye benzetme yoluyla anlaşılabilir. Rusya’da uzun yıllar, yazılan her kitapta sosyalist ideolojinin referanslarının yer alması beklenirdi ve özel yayınevlerine sansür uygulanmasının yanı sıra, devlet yayınlarında ideolojik tercih önde tutulurdu. Türkiye’de Batıcılık bir ideoloji gibi işledi ve Batı klasikleri Bakanlık’ın ucuz ve güvenilir yayınları aracılığıyla yaygınlaştırıldı. Rusya’da biri çıkıp şimdi sorabilir, yıllarca bizim paramızla neden bu yayınları yaptınız diye; bir yanıt alamaz elbette. Burada da sorduğumuz zaman yanıt alamayız. Fakat çok çarpıcı bir fark var yine de: Rusya’da bakanlık bir kurul kurarak geçmişteki ideolojik yayınları okullara tavsiye etmiyor, bunun sonucunda özel yayınevlerinin intihal ve yeni ideolojiye göre çarpıtma yoluyla yayın yapması gibi bir durum doğmuyor; Türkiye’de olan şey tam olarak böyle.

Şimdi son dönemde yaşanan süreci bir daha düşünelim, Bakanlık Batı klasiklerini 100 Temel Eser listesinde tavsiye ediyor. Tavsiye ettiği yerler dar gelirli halkın okulları, devlet okulları; çünkü kolejlerde, özel okullarda büyük ölçüde bu klasiklerin asılları ya da başka dillere çevirileri okunuyor. Alıcı kitlesini göz önünde tutan yayınevleri, maliyeti düşürmek üzere daha önce yapılmış çevirileri küçük değişikliklerle düşük fiyata yayımlıyor. Yine alıcı kitlelerini düşünen yayınevleri, kimin çevirdiği belli olmayan kitaplarda uyarlamalara başvuruyor. Bu ortaya çıktığı zaman, Bakanlık, tavsiye ettiği kitapların nasıl yayımlandığını inceleyemediğini söylüyor. Bu arada, Batı klasiklerinin yıllarla sınanmış, güvenilir ve halka ait çevirileri elinde ama yayımlamıyor. Özel yayınevlerini Batı klasiklerini arzu ettikleri gibi çevirmekle, eklemeler yapmakla suçluyor: bu anlamlı mıdır, M.E.B. bir yayın hakkı ajansı, yabancı yazarların haklarını savunan bir temsilci midir? Dahası, serbest piyasada özel yayınevinin tüketici kitlesiyle kurduğu ilişkiye, M.E.B. karışabilir mi? Bu, T.C. Kültür Bakanlığı’nın, Mona Lisa’nın bıyık yapılmış röprodüksiyonlarına yasak getirmesi kadar tuhaf bir şey.

Kuşkusuz, burada genelleme yapıldıkça yanılma payı artar. Genelleme yapmaya, durumun kendisinden yola çıkarak yorum yapmaya gerek yok. Basit bir gerçek var: M.E.B. 1920’lerden bu yana, önemli bir Klasikler kütüphanesi oluşturdu. Bu kütüphaneyi oluştururken, halk kültürünü zenginleştirirken halkın kaynaklarından yararlandı. Bugün bu klasikler kütüphanesi halkın malıdır. M.E.B. yayınevi özel bir yayınevi olmadığına göre, zarar ettiğini öne sürerek kapanması düşünülemez. Sosyal sorumluluğu vardır. Bundan sonra yeni yayın yapmayabilir, fakat halk sermayesiyle ürettiği eserleri halka sunmak zorundadır. Halkı özel yayınevlerinin eline bırakmak yerine, klasiklerin kendi yayınları arasında bulunan, özenle hazırlanmış örneklerini halka sunmalıdır.

Bunun için iki yol benimseyebilir. Birincisi, internet üzerinde bir Müteferrika sitesi açabilir ve kendisi tarafından çevirtilmiş bütün klasiklerin elektronik kopyalarını buraya, açık kaynak olarak yerleştirebilir. Bu intihal ve elektronik çeviri korsanlığı olaylarının doğrudan önüne geçecektir.

İkincisi, ücretsiz ders kitabı gibi, ücretsiz klasik eser yayını yapmalıdır. Bütün okul kütüphanelerinde, bütün resmi kütüphanelerde bu eserlerin yeterli sayıda bulunmasını; eğitim gören herkesin bu eserleri kolayca elde etmesini sağlamalıdır. Bu klasik eserlerin çevirilerinin yeni çeviri olmasına gerek yok, M.E.B. yayınları arasında çıkan çeviriler bu çalışma için yeterli olacaktır; bu eserlerin dilinin eskidiği, gençler tarafından okunamadığı öne sürülecek olursa, bunun yanlış olduğu ortaya konabilir; ayrıca yirmi otuz yılda dili okunamaz hale gelen bir ülkenin zaten eğitim yapmasına gerek yoktur.

Fakat en önemlisi ilke olarak şunun kabul edilmesi gerekir: M.E.B. yayınevinin yayınları devlet yayını olmaları dolayısıyla, halka ait yayınlardır. Sessiz sedasız bu yayınlar özelleştirildi, ortadan kaldırıldı ve bugün, bu özelleştirmenin eğitim açısından olumlu sonuçlar doğurmadığı ortada. Dahası bu özelleştirme tarzının intihal gibi, çevirmen isminin belirtilmemesi gibi, ideolojik uyarlamalar gibi birçok ahlaksızlığı beraberinde getirdiği ortada. Bunu durdurmanın yolu, M.E.B.’nın 80 yılı aşkın emeğini içeren klasik çevirilerin, yine halka geri verilmesidir.

Böyle hareketin maliyeti büyük olmaz. Belediyelerin ücretsiz kitaplar yayınlayabildiği, her on beş günde bir renkli bültenler yayınlayabildiği bir ülkede, bir bakanlığın bunu karşılayamayacağını söyleyemeyiz. Bir tek çevirmenlere ya da mirasçılarına telif verilmesi gerekecektir; bu da bir bakanlığın altından kalkamayacağı bir sorun değildir.

Böyle bir şeyin gerçekleşmesi sonucunda, Klasik eserler açısından gerçek bir kültür devrimi yaşanabilir. Özel yayınevleri M.E.B. yayınları arasından çıkmış çevirileri tekrar basmak yerine, bu çevirilerin daha geliştirilmiş, dipnotlar, şerhler, yardımcı metinlerle geliştirilmiş değişkelerini yayınlayarak uzmanlıklarını sergileyebilir. Böylece, klasik çeviri yayıncılığı, genel olarak çeviri yayıncılık zenginleşir: özel yayınevlerine daha önce yayınlanmamış klasik eserler yayınlama imkanı doğar. Sonuçta, Pinokyo’nun kusursuz çevirisi değil, gençlerin çağdaş dünyayı, bu dünyadan yapılmış çevirileri daha geniş olanaklarla okuyup anlayabilmeleri temeldir. Çocukların, gençlerin bilincini şekillendirecek, onları daha zengin bir geleceğe hazırlayacak olan şeyler Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Budist ya da panteist Heidi değil sonuçta, hangi dinden ya da inançtan olursa olsun, çağdaş dünyanın sağlıklı, insani ve umut dolu kavranışını sağlayacak kitaplar. Klasiklerin halka geri verilmesi bu yolun ilk adımı olacak.

Kaynakça: Türkiye’de çeviri çalışmalarının ve bu alandaki örgütleyici devlet yayıncılığının tarihçesi için Taceddin Kayaoğlu’nun Türkiye’de Tercüme Müesseseleri önemli bir kaynaktır. Sakine Eruz’un Çeviriden Çeviribilime ve Mine Yazıcı’nın Çeviri Etkinliği adlı kitapları da bu konuyu ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır.

Aşağıda, 1955 yılı Maarif Vekaleti ya da M.E.B. Yayımları Kataloğu’nda Klasikler bölümü. Toplam 50 sayfa tutan bu listede Babil’den İspanya’ya dünyanın birçok bölgesinden klasik eserlerin çevirileri yer almaktadır. Günümüzde bu eserlerin bir kısmı özel yayınevleri tarafından yeniden yayımlanmakta, bir kısmı da sahaflarda ilgi görmeyi beklemektedir.

3 Comments

  1. Merhaba,

    Meb Yayınevinin halka geri kazandırılmasını çok istiyorum. Halkın, bilhassa alım gücü çok düşük olan halkın, rahatlıkla satın alabileceği ve öğrenebileceği eserlere artık ulaşamamız üzücüdür.

    Biz çok güzel kaliteli kağıtlara basılmış kitaplar istemiyoruz ki! Saman kağıdına hatta varsa daha ucuzuna basılsın kitaplarımız.Biz kitaplarımızı istiyoruz…

    Devletimizden bu kadarlık bir hizmet beklememiz hakkımızdır kanısındayım.

  2. Merhaba,

    Meb Yayınevinin halka geri kazandırılmasını çok istiyorum. Halkın, bilhassa alım gücü çok düşük olan halkın, rahatlıkla satın alabileceği ve öğrenebileceği eserlere artık ulaşamamız üzücüdür.

    Biz çok güzel kaliteli kağıtlara basılmış kitaplar istemiyoruz ki! Saman kağıdına hatta varsa daha ucuzuna basılsın kitaplarımız.Biz kitaplarımızı istiyoruz…

    Devletimizden bu kadarlık bir hizmet beklememiz hakkımızdır kanısındayım.

  3. Bu konuda üzülmemek mümkün değil, artık bu yayınları sadece ikinci el satan kitapçılarda bulabiliyoruz, tabii ki şans faktörü ön plana çıkıyor.

    Bir Henri Poincare çevirisi özel yayınevleri tarafından ticari durumu gözetilip yaptırılmayacaktır ve bunun gibi çevirilerden hep eksik kalacağız.

    Biz bu yayınevini geri istiyoruz.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir