Mükemmel Araştırma Konusu: Bir Çeviri Kaç Etnik Yaratır?
7 Temmuz 2010 günü TBMM’de çok önemli bir olay yaşandı, fakat olay medyada skandal boyutuyla ele alındığı için içeriği gözden kaybolup gitti. Tayfun İçli’nin BDP’nin 14 Nisan 2010 günü verdiği bir önergeyi eleştiren konuşma, BDP’lilerin bu konuşmaya verdiği tepkiyle duyuldu.
İçli’nin karşı çıktığı önerge, genel olarak meclis ya da devletin bilime müdahale etme ya da bilimi siyasi çerçevede kullanması gibi sonuçları belirsiz bir öneriyi içeriyor. Önerge şöyle:
“Türkiye’de çok kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.”
Önergenin gerekçe özetinde şu açıklamalar yer alıyor:
“Farklı kültürlüğün zenginlik olarak kabul edildiğinde ve bir etnik kimlik haritasının her bir etnik grubun kendi nüfus yapısını ve bilgilerini temin edebilmesi için önemli olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de bir nüfus yapısını belirleyen çalışmanın olmaması eksiklik olarak görülmektedir. Bu konuda farklı kurumların kendi araştırmaları bulunurken, devletin kendi araştırması yoktur. .. Türkiye’de bu etnik kimliklerin ne kadarının asimilasyona uğradığı, ne kadarının göç etmek zorunda kaldığı ya da kendi kültür ve dilinden uzaklaştığı bilimsel yöntemlerle ifade edilememektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de yaşayan her bir etnik gruba ait birey sayısının belirlenmesi, bununla beraber etnik grupların kendi içinde demografik yapısı yani genç nüfus yaşı, yaşlanma oranı, eğitim durumu gibi önemli özelliklerin ortaya konması gerekmektedir. Çok kültürlülüğü ve zenginliği koruyabilmek için etnik yapıya dair bilimsel verilerin derlenmesi, bu konuda araştırma yapılarak ayrıntılı ve sürekli raporların oluşturulması ve etnik grupların nüfus azalmalarının nedenlerinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.”
Tayfun İçli bu önergeyi eleştirirken temel bazı sorular soruyor:
“Etnik nüfus yapısının arastırılmasını neye göre yapacaksınız? Kafatasına göre mi; dolikosefal, brakisefal, ona göre mi yapacaksınız? Peki, kan sayımına göre mi yapacaksınız? DNA’larınagöre mi yapacaksınız? Beyan esasına göre mi yapacaksınız? .. Söylediğim gibi, Irak’ta, Kerkük’te, Musul’da, Yugoslavya’da Müslüman din ayrımından, ırk ayrımından insanları paramparça ettiler. İşte Irak.”
Tartışmaların ardından şunu belirtiyor:
“..ben böyle bir yaklasımın aynı Hitler Almanyası’ndaki, Irak’taki, Yugoslavya’daki gibi fişleme anlamına gelecegini, bunun da ırkçılık olacagını söyledim. Ben, hiçbir gruba, hiçbir kisiye “ırkçısın” demedim.”
Önergenin genel olarak dilbilimcileri ve doğal olarak, çeviribilimcileri de ilgilendirmesinin dışında, özel olarak çeviribilimcileri ilgilendiren temel bir yanı daha var. Akın Birdal, aynı gün İçli’nin konuşmasından önce önergeyi savunmak üzere yaptığı konuşmada, bu önergenin akıl dünyasında yer alan bir kitaptan, tek bir çeviri kitaptan bahsediyor:
“Şimdi, burada, “çok kültürlü[lük]” konuşuluyor ve Anadolu ve Mezopotamya’da -ki Peter Alford Andrews’in “Türkiye’de Etnik Gruplar” adlı yapıtında- bu coğrafyada elli farklı kimlik, kültür, dil ve inancın olduğu söyleniyor.”
Türkiye’de uzun zamandır, Alevilik tartışmalarından Atilla Durak’ın Ebru projesine dek birçok değişik alanda etkiler bırakmış olan bu kitap, par excellence bir çeviribilim araştırma konusudur. 1992 yılında yayımlandıktan sonra yazarı “pirated translation” diye tanımladığı kitabın eksik ve izinsiz basıldığını söyleyerek dava açmıştır.
2003 yılında Mete Tunçay bir konuşması sırasında bu kitabı şöyle anar:
“Şimdi bu çoğulluk ve çoğulculuk terimleri üzerinden biraz düşünmeye çalışalım. Çoğulluk herhangi bir çağdaş toplum için kaçınılmaz bir zorunluluk. Belki çok istisnai olarak, Pasifik Adaları’nda hiç karışmamış bir toplum düşünülebilir. Ama onların dışındaki herhangi bir toplumun nüfus bileşimi çoğulluk gösterir. Bilmiyorum gördünüz mü, Tübingen Üniversitesi yıllar önce bir dizi başlatmıştı. “Tübingen Atlas des vorderen Orients”, yani Tübingen Üniversitesi’nin “Yakın Doğu Atlası”. O dizide Ptolemaios’dan (Batlamyus) başlayarak bir çok haritalar yayınlandı. Bunlardan ilginç bir kitap da Peter Alford Andrews diye bir adamın “Ethnic Groups of Turkey” başlıklı kitabıdır. P.A. Andrews bir etnik grup, bir de emik grup tanımı yapıyor. Yani sadece ırksal olarak değil, görenekleri, dinleri bakımından da bütün literatürü taramış. Verileri bugün biraz eskimiş sayılabilir. 60’lı yılların verileri. Kitap Türkiye Cumhuriyeti’nde 60’lı yıllarda, sayıları 50’ye yakın ayrı etnik ve emik grup saptıyor. Onların bir kısmını, örneğin bizim Türkmen deyip geçeceğimiz toplulukları, o Tahtacılar, Elmacılar vb. diye bölümlerine ayırıyor. Bir de bu kitaba paralel 2 büyük paftalık haritası var.”
2005 yılında Kültür Araştırmaları Derneği ile Koç Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin ortaklaşa düzenledikleri “Kimlik ve Kültür” adlı sempozyuma katılan Andrews ve kitabı için şu bilgi verilmektedir:
“Diğer konuşma ise Köln Üniversitesi’nden Peter Alford Andrews tarafından verildi. Almanya’da görev yapmakta ama kendisi İngiliz, eşi de Türk olan Andrews, “Görünen Köy Kılavuz İstemez: Türkiye’de Etnisite ve Çözümlemesi” başlıklı konuşmasında, Köln Üniversitesi’nde Tübinger Atlas des Vorderen Orients (Tübingen Yakın Doğu Atlası) için yapılan ve kendisinin iki ciltlik Ethnic Groups in Turkey (Türkiye’de Etnik Gruplar) kitabının malzemesini oluşturan çalışmayı, dia gösterisi eşliğinde anlattı. Konuşmanın bir özelliği de Andrews’un konuşmasını başından sonuna Türkçe yapması oldu. Etnisite ile milliyet arasındaki farkı vurgulayan Andrews eserinin kendisinden izinsiz yapılan Türkçe çevirisinin eksikliğinden çok rahatsız.”
2004 yılında İlber Ortaylı bu kitap ve çevirisiyle ilgili şu bilgileri verir:
“Bu nedenle de Avrupa Birliği sürecine giriş etrafında doğan politik açılım ölçüsüz bir spekülasyonu ve tartışmayı da birlikte getiriyor. Verilen rakamlar ihtimaliyat ölçülerini aşacak gülünçlüktedir. Bu toz duman içinde; “Üniversitelerimizin konuya eğilmediği” gibi alışılmış tipten yersiz sızlanmaları da duyuyoruz. Başka konuları bilmem ama üniversiteler bu konuya eğilmiştir. İstanbul Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü ve Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Etnoloji ve Antropoloji bölümlerinde bir gelenek vardı; talebelerden her yıl kendilerinin geldikleri veya ilişki kurabilecekleri köylere gidip günlerce kalarak, köy sakinleri hakkında bilgi toplayıp dosyalamaları istenirdi. Köyün dilinden, inançlarından, şayet göçmen iseler geldikleri bölgeden kalan adetlerinden yedikleri içtiklerine ve geçim biçimlerine kadar her şey bu dosyalara kaydedilirdi. Bazen şaşılacak kadar tasnifli bilgiyi, bazen de perişanca derlenen bilgileri içeren bu dosyalar bölümlerde saklanırdı. Bölüm mensuplarını bu dosyaların içeriğini bir araya getirip tasnif edecek önemli bir takım çalışmasına kimse özendirmedi, hatta belki kürsü başkanları bu işe girişmekten çekindi. Ne sayı verebilirim ne de yazılı ispat imkanım var. Ama saklanan dosyaların önemli miktara ulaştığını bu muhitlerle ilgisi olan herkes gibi ben de gördüm. Ne bürokrasinin ne de akademik kurumların diğer kürsüleri bunları gözden geçirmek, bazı verileri yenilemek niyet ve gayretinde değildi. Ta ki Almanyanın Tübingen Üniversitesi coğrafyacılarının kurduğu Tübinger Atlas grubuna dahil edilen Peter Alford Andrews Türkiyenin etnik coğrafyasını inceleme işine talip olana veya görevlendirilene kadar… P.A. Andrewsun “Ethnic Groups in the Republic of Turkey” adlı eseri Tübinger Atlas Yayınları içinde haritasıyla birlikte 1989 yılında çıktı.Tübinger Atlas grubu bütün Ortadoğuyu inceledi. Mesela Suriye haritası bu grup tarafından her yönüyle bilimsel olarak tamamlanmıştır. Türkiye böyle değil. Kendi coğrafyacılarımızın incelemesini bekliyor. Belki doğrusu da budur. Andrewsun eseri hiç şüphesiz uzun bir çalışmanın ürünü. Konusu çok geniş ve bu nedenle de eksik ve yanlışları içermesi de kaçınılmaz. Kullandığı etnik tasniflerde bazı hallerde şaşılacak kadar bilgisiz. Küçük bir örnek; Yörük, Türkmen gibi kavramları rasgele ayırıyor. Bir de üstüne Sünni, Alevi diye ayırım yapmış. O zaman isimleri de yanlış kullanıyor; Nogay, Kırımlı, Tatar gibi tasnifleri de öyle. Bazı halde ise başka araştırmacıların makale ve bulgularını olduğu gibi almak akıllılığını göstermiş; nitekim Karadeniz bölgesinde Hemşinliler için kullandığı Rüdiger Benninghausa ait makaleler ve bulguları “sözü ona bırakıyorum” tekniğiyle kullanması buna bir örnek. Kuşkusuz P.A. Andrews’un tasvip etmediğim davranışlarının başında, İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümünün cömertçe kullandığı dosyaları için eserinde teşekkür etmemesi ve de sütunların sonunda kaynaklar arasında dosyaları titizce künyeleriyle zikretmemesi geliyor. Benim bu yazıda 15 yıl evvel çıkan bu eseri tanıtmak veya tenkit etmek gibi bir amacım yok. Ama üzerinde asıl durmak istediğim; Tübinger Atlas serisinden çıkan bu eseri yazar 1989 yılı ilkbaharında daha ilk nüshalarını Paris’teki bir toplantıda takdim ettiğinde; hayranlık ifade edenler, mütereddit bir şekilde incelemeye alanlar, “Ben yapamadım öyleyse karalayayım” hesabıyla hemen tenkide başlayanlar görüldüydü. Ne devletin ne de yazarların cesaret etmediği ama aslında yapmaları gereken bu iş, ne olursa olsun sınırlı çalışma imkanı olan dış çevrelere bırakılmıştı. Asıl trajikomik safhaya bundan sonra geçildi. Birkaç yıl sonra yayınevinin biri bu eseri renkli haritası olmaksızın ve de üstelik adamakıllı eksik, bölüm bölüm atlayarak çevirip piyasaya çıkardı. Anında matbuatta kıyamet koptu. Bu çeviriye dayanarak Türkiyede ne kadar etnik grup olduğu, bizim ne güzel mozaik teşkil ettiğimiz veya cevaben “Ne mozaiği canım” gürültüleri yeri göğü tuttu. Kaç yıl geçti aradan; kimse o kitabın kavramlarını irdeleyip tenkit ederek, ciddi olarak bu gibi araştırmalara girişmedi. Biz memleketi bu kadar tanıyoruz. Bir zamanlar Avusturyalı Osmanlı tarihçisi Hammer tarihi okuyarak Bavyeralı Babingerin “II. Mehmet” kitabını tenkit etmeye çalışırdık. Şimdi de Andrews’un kitabı üzerindeki bocalamalarla Avrupa Birliği politikacılarının karşısına çıkıyoruz. Çelebim böyle olur bizde yurdumuzu tanımak dediğin! Türkiye beşeri coğrafyası, şaşılacak bir keyfiyettir, fiziki coğrafya kadar incelenmemiştir.” (“Yurdumuzu Nasıl Tanıyoruz,” Milliyet, 7 Kasım 2004)
2007 yılındaysa bir yazı içinde şu şekilde anar:
“Türkiye gibi üç tane Roma imparatorluğunu yaşamış ve bir ülkenin nüfus ve son olarak etnik yapısını değiştiren, dünya tarihinin en geç fütuhatının (11’inci asır sonrası) cereyan ettiği bir ülkede bu farklılıklar çoktur. Evet, bu gerçek. Bizden daha sonra cereyan eden tek fütühat Güney Amerika ve İsrail’dir. Bu gibi gerçekleri Peter Alford Andrews’un çok eksikli, fakat daha beteri yanlış tasnifli el kitabından değil; kendi araştırmalarımızla öğrenmemiz gerekir. Hal böyle iken akademik kurumlarımızın ve idaremizin böyle bir envanter yapmadığı açıktır.
Yanlış olan, bu gibi akademik çalışmaların sokağa yanlış olarak götürülmesidir. Maalesef bazı gazeteci arkadaşlarımız duyduklarını doğru kaydedecek durumda değil, bazı politikacılarımız da yanlış yorumla gürültü çıkarmayı iş edinmiş.” (“Yusuf Halaçoğlu ve diğerleri,” Milliyet, 31 Ağustos 2007)
Kısacası, son yirmi yıl içinde “Ethnic Groups in the Republic of Turkey” adlı tek bir araştırmanın, eksik çevirisiyle sayısız kültür bağlamına etkide bulunması gibi bir süreç yaşanmıştır. Günlük politikada görülen yankılarına bakılırsa, bu süreç çeviri araştırmacılarının özenli ilgisini beklemektedir.
EK: Bu önerge ve ilgili meclis oturumu çeviri araştırmacıları için okumaya değer birer belge niteliği taşıyor.
*
Kişisel yorum: BDP’nin önergesinin “ırkçılık, fişlemecilik” olup olmadığı okurların perspektifine kalmış bir şey; ben kendi adıma TBMM’nin pozitif bilimler alanında çalışmalar yapmak üzere komisyonlar kurmasını, yerli robot üretimiyle ilgilenmesini arzu ediyorum. Tuhaf bir şekilde, Türkiye’nin ortamı bugün – sık sık Osmanlı Devleti’nin parçalanması, Arabistan’da cetvelle uydu devletler kurulmasını hatırlatanların tersine – bence, Ekim Devrimi sonrası Rusya’yı hatırlatıyor: en son orada federasyona benzer bir yapı çerçevesinde, etnik araştırma kurulları kurulmuş, diller ve halklar yapay bir şekilde ayrıştırılmış, yapay sınırlarla devletler oluşturularak özellikle Kafkaslar karman çorman edilmiş, merkezi bir yönetime bağımlı özelleşmiş üretim alanları haline getirilmiş, sonunda enternasyonalist çokkültürlülüğü korumak adına gulag’lar yaratılmıştı. Etnografi alanında ilginç çalışmaları vardı. Şaka bir yana, ülke, medya ve din merkezli totaliter bir etnik federalizme doğru mu gidiyor acaba?. Andrews’un çalışmasının arkaplanını ve bu önergeye gelen süreci yorumlamak için Tamer-Andrea Bacınoğlu’nun Modern Alman Oryantalizmi: Alman Yayıncılığının Türkiye Tablosu zengin bir kaynak.