10 Kasım ve Kurban

Posted by on Kasım 16, 2010 in Deneme, Güncel

İstanbul, Kadıköy, 10 Kasım, saat 9’u 5 geçiyor. Bir ara sokakta, kaldırımın ortasında durmuş, göğe bakıyorum. Siren çalıyor. Sokakta duran, camdan dışarı bakan, yürüyen birkaç kişi. Arkamdan birileri geliyor, iki yanımdan önüme geçiyorlar. Şaka gibi bir hacıyağı kokusu yayılıyor ortalığa. Sağımdan geçen cübbeli ihtiyar başını çevirip yüzüme gülüyor, ben de gülerek karşılık veriyorum, solumdan geçen delikanlıyla gülüşerek yürüyüp gidiyorlar. İkisinin de başında basık sarıklar. Siren devam ediyor, gök masmavi, hava aydınlık. Az önce bir adliye binasından çıkmışım: memur masalarında bolca iki gazete görmüşüm, Bugün ve Taraf. Mıknatıslı bayrak hediye eden Bugün‘de askerlerin okullarda ajanlık yaptığını öne süren bir haber vardı manşette, Taraf‘ın kapağında 10 Kasım’la ilgili tek satır yok, 11 Kasım’da bile olmayacak.

Şimdi, 16 Kasım – bayramın ilk günü. Saat 7’yi 30 geçe ezan okunuyor, bayram namazı saat 7’yi 36 geçe. Bizim çocuk genelde ezan sonrasında uyandığı için uyanığım, aklıma altı gün önce yanımdan gülerek geçenler geliyor. Ne yapıyorlar? Saygı duruşuyla namazın yakın biçimler olduğunu, insanın değer verdiği inançlarına bağlılığını göstermesinin biçimlerine gülmenin yersiz olduğunu düşünecekler mi? Yoksa böyle bir düşünceyi Atatürk’ü ilahlaştırmak sayma gibi bir bayağılığa mı düşecekler? Namaz sonrasında kurban kesmeye, kestirmeye mi gidiyorlar? Asırlar önce olduğu rivayet edilen bir olayın anısına, oğlunun yerine bir koç kurban eden bir babanın anısına uyarak kurban edilen hayvanlardan biri de onlara mı ait olacak? Gülecekler mi hayvan kesilirken, ya da bu yaptıklarına gülen birini hoş görecekler mi? Tuhaf, ama karşılaştırmayı sürdürmek mümkün: 10 Kasım’da, kurban edilmek üzere olan bir ülkenin kurtuluş savaşının kahramanlarından biri, hepsini temsil ettiği varsayılan biri anılırken, Kurban Bayramı’nda bir insanın kurban edilmekten kurtulması anılıyor bir bakıma. Ve karşılaştırmayı daha karmaşık bir şekilde kırmak da mümkün: kurban edilmek üzere olan oğul ya da halkın uysallığıyla, koyunlar, kuzular arasında kurulan benzerlikler insan topluluklarının animist değer yargılarının sürekliliğine işaret ediyor.

Fakat aslında kurban, Türkiye’de yeni bir biçime sahip uzun bir zamandır: birer kuzuymuş gibi kız çocuklarının elinden tutup okula götüren babalar var – başlarını örterek bırakıyorlar okula. Doğuştan gelen o saçların, o beden hatlarının dünyada görünmemesi gerektiğine inanıyorlar. Aynı okulda, doğuştan gelen uzuvları kesilmiş erkek çocukları var. İnsan, kendi soyunu ve bütün diğer canlı türlerini yeniden şekillendiren bir canlı türü. Başka hiçbir canlı türünde bu yok, bütün diğer canlılar doğanın içinde ortaya çıktıkları gibi var oluyor, başka canlı türlerini yeniden şekillendirmiyorlar. İnsan, bir tarlayı sürdürmek için boyunduruk takıyor öküzlere, üzerine binmek için koşum takımı takıyor atlara, evde besleyebilmek için ayaklarını kesip boyunu kısaltıyor köpeklerin. Sünnet için sıhhi olması gibi bir açıklama getiren insanın, başörtüsü için getirdiği açıklamayı anlayamıyorum. Eğer kadınların göze görünmesi toplumu bozuyorsa, topluma herhangi bir şekilde çıkmamaları gerekmez mi? Uzun ve zorlu bir tartışma konusu.

Fakat her koşulda bütün insanlık tarihinin, insanın evrim tarihinin belki de en önemli olaylarından biri asıl şu: İnsan, çocuk yapıp yapmamaya karar verebilecek ya da en azından bu kararı belli ölçülerde denetleyebilecek bir duruma geldi. Dahası, kadın ve erkek kendi özgür kararlarını alarak ortak bir karara çevirebiliyorlar. Çocuk sayısı bildiren baskıcı yönetimlerin ve özensiz ya da sevgisiz cinselliğin dışına çıkarak, hatta genetik hastalıkları önlemek üzere genetik ön müdahaleler yapma olanaklarını kullanarak, kendi soyunu sürdürme sürecini de şekillendiriyor insan. İyisiyle kötüsüyle, bugünkü gerçek bu. Bu yüzden, kurbanın bambaşka bir biçime bürüneceği, babaların kız çocuklarına toplumdışı bir canlı gibi davranmayacağı bir geleceği hayal etmenin önünde de bir engel yok.

Şimdi, iyi bayramlar.

Bu yazının çeviriyle asıl ilgisi: 10 Kasım’da adliyeye uğramamın sebebi, internet üzerinde yayın yapan Çeviribilim dergisinin matbu versiyonunu da hazırlamak üzere başvuruda bulunmaktı. Bununla ilgili ayrıntıları daha sonra yazacağım: 10 Kasım derginin resmi doğumgünü oldu bir bakıma. Bu arada, Taraf ve Bugün gazeteleri bugün ne yaptı diye merak edilebilir belki. 16 Kasım’da Bugün gazetesi manşet üstünde aşağıdaki resimle kutladı bayramı, Taraf aşağıdaki boğa haberini yayımlamakla yetindi. Çekingen bir Kurban Bayramı eleştirisi mi?