Banu Avar Wikileaks’ten Daha Tehlikeli

Posted by on Mart 19, 2011 in Güncel, Yorum

Banu Avar, Erzurum Üniversitesi Güneş Vakfı’nın davetiyle gidip yaptığı “Hangi Dünya Düzeni?” başlıklı konuşmada Türkiye’de açılan American Corner’lardan, HES’lerden, ideolojik çatışma yaşanmaması gerektiğinden.. bahsetmiş 14 Mart 2011 günü.

Etkinliği 11 Mart 2011 günü duyuran Erzurum, Albayrak gazetesi 15 Mart 2011 günü “Türkiye’de herkes birlik olmalı” başlığıyla haberleştirmiş etkinliği.

17 Mart 2011 günü, Cihan Haber Ajansı “Devletin Üniversitesinde Gazetecilere ‘satılmış’, Ayete ‘söz’ Dendi” başlığıyla haberleştirmiş etkinliği.

18 Mart 2011 günü Banu Avar kendini savunmak üzere “Allahtan Korkun!” başlıklı bir yazı yayınladı sitesinde.

Linç hareketlerine alışmış olan büyük medyada hangi haberin daha çok yayıldığını söylemeye zahmet etmeye gerek yok.

Banu Avar’ın sözlerinin Cihan Haber Ajansı neden doğru aktarılmadığını, çarpıtıldığını uzun uzun düşünmeye de gerek yok: Gereksiz elektrik santrallerine yani HES’lere, gereksiz nükleer çöplüğe, kimlik anomisine, bürokratik yabancılaş-tır-maya vb. karşı konuşan kimsenin sözleri doğru aktarılmayacak yaşadığımız dönemde. (Çünkü: “elektrik ihtiyacının bir kısmını nükleer tesislerden elde etmiş bir ülkeye şunun şurasında on yıl gibi bir süre kaldı” diye inanılıyor.)

[pullquote]Taraf’ın Wikileaks yayını, daha ilk gününden, yönetimin, yıllardır bütün söylenenlerin aksine Amerika yönetimiyle Irak İşgali öncesinde pazarlık ettiğini öne sürerek, Banu Avar’ın sözlerinden daha ağır bir savla yola çıktı.[/pullquote]

Fakat ilginç iki nokta var bu olayda. Birincisi şu: Cihan Haber Ajansı, Taraf gazetesinin yorumlu Wikileaks çevirileri konusunda sadece tek bir haber yayınlamış: “WikiLeaks’in Turkiye belgelerini Taraf yayinlayacak.”  Oysa, Taraf’ın Wikileaks yayını, daha ilk gününden, yönetimin, yıllardır bütün söylenenlerin aksine Amerika yönetimiyle Irak İşgali öncesinde pazarlık ettiğini öne sürerek, Banu Avar’ın sözlerinden daha ağır bir savla yola çıktı. Cihan ya da başka bir haber ajansının bu olayı yanlış aktarmaya ihtiyaç duymaması şaşırtıcı.

İkinci ilginç noktaysa şu: Kur’an, Allah’ın kelâmı, yani “hak Kelâmullah” değil mi? Kelâm-ı İlâhî ya da İlâhî Kelâm değil mi? Bir internet sözlüğü İlâhî Kelâm için, “Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmi harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahlûktur (yaratılmıştır). Bu harf ve kelimelerin mânâsı kelâm-ı ilâhîyi taşımaktadır. Bu harflere kelimelere Kur’ân-ı kerîm denir. Kelâm-ı ilâhîyi gösteren mânâlar da Kur’ân-ı kerîmdir” diye bir tarif aktarıyor. Saidi Nursi adına kurulmuş bir sitede “Risalei Nur’da Kelamullah” başlığı altında,

“Kur’an kitabı Allah’ın Kelâm sıfatından, kâinat kitabı da Allah’ın İrade sıfatından gelir”

dendikten sonra, tam olarak şöyle deniyor:

“Anlamlı yaratıkların içinde bir de konuşan insan yaratanın, mutlaka kendisinin de konuşur olduğunu, yani Kelâm sıfatı ile mevsuf olduğunu anlamak zor değildir.”

Yani Kelâm ile konuşmanın kastedildiğini ifade ederek, Yaratanın, konuşan bir canlı yaratmış olmasının bile, bir bakıma onun konuşma sıfatına işaret ettiği söyleniyor. Elbette, başka bir yerde söylendiği gibi, “kelâm herhangi bir söz değil güçlü ve tesirli olan sözdür.”

[pullquote]”Ayet” (TDK: Kur’an surelerini oluşturan kısımlardan her biri) elbette sözdür. İslam inancına göre Kur’an Allah’ın sözüdür ve ancak Allah’ın söyleyebileceği sözdür. İnsan da eşrefi mahlukat olarak bu sözden mizacına göre pay alır.[/pullquote]

Üstelik, Said Nursi’nin kitaplarını yayımlayan yayınevinin kendisine Sözler Yayınevi demesini bir yana bırakalım, Dücane Cündioğlu da aynı şekilde düşündüğünden olsa gerek, “Kelam-ı İlahi’nin Tabiatına Dair” olan kitabına “Sözün Gücü” adını veriyor.

Yani “ayet” (TDK: Kur’an surelerini oluşturan kısımlardan her biri) elbette sözdür. İslam inancına göre Kur’an Allah’ın sözüdür ve ancak Allah’ın söyleyebileceği sözdür. İnsan da eşrefi mahlukat olarak bu sözden mizacına göre pay alır.

Şimdi, soru şu: Cihan Haber Ajansı’nın, Erzurum’daki bir muhabirinden alarak, yazılı ve sözlü bütün bir medyaya yaydığı şu cahilce sözler ne olacak?

“Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde Banu Avar’ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta Kur’an’a, gazetecilere ve devlet yönetimine dil uzatıldı. Kur’an-ı Kerim’in, Arapça okunduğu için anlaşılamadığını söyleyen Avar, Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetinden ‘söz’ diye bahsetti.”

“Kur’an’dan ‘söz’ diye bahsetmek” gibi bir suç tanımlayan, bu arada “Kur’an’ın Arapça okunduğu için anlaşılamadığı söylemeyi” bile günah havasında sunan bu haber metninin yaydığı cehalete verilecek bir ad var mı? Buna öncelikle din bilginlerinin sinirlenmesi, kültürlü her insanın açık ve net şekilde karşı çıkması gerekmez mi? Bir haber ajansı bir aydını mesnetsizce suçlamaya çalışır, tam bir dini cehalet içinde, bu cehaleti yayarak bir linç havası estirebilir mi? Her şey bir yana, o cahil muhabir de, editörü de, linç yaratacak şekilde suçladıkları canlının bir insan, yani Allah’ın “anlamlı yaratıklarından” bir tanesi olduğunun farkında değil mi?

*

Amerikan Köşeleri

Banu Avar, öğrencilerin de herhalde beğenerek sitelerine aktarmış olduğu çarpıtılmamış konuşmasında şöyle demiş:

Öğrenciler olarak sizin göreviniz köşelenenlerin kim olduğunu bulmaktır. Bakın ismi de köşe zaten. 5 üniversiteye Amerikan Corner açılıyor, biri sizin üniversiteniz. Yani buraya gelen herkesi Amerikanlaştırma projesidir. Amerikalılar’ın sizin için ne düşündüklerini bulabilirsiniz. Burada Amerikan Corner açılırken, Amerikan Büyükelçisi gelmedi mi? Ardından Avrupa Birliği’nden bir yetkili, daha sonra da Almanya Büyükelçisi gelmedi mi? Durup dururken bu adamlar niye geldi buraya. 1 Eylül 2010 itibariyle 54 adet İngilizce öğretmeni atandı üniversitelere. Bizim İngiliz Dili bölümü mezunları sokaklarda işsizlikten sapır sapır dökülürken, paralarını biz vermek üzere İngilizce öğretmenleri üniversitelere yuvalandı.”

Kadrolaşmayla ilgili sorun ve ima bir yana, Amerikan Köşesi’ne ya da Kütüphanesi’ne gidenler yabancılaşacaklar diye bir kural yok – önemli olan bu köşelerin işlevi, sunduğu olanaklar vb.

Türkiye’nin Amerikan Elçiliği’nin internet sayfasında, Erzurum’daki köşedeki kütüphaneyi gösteren bir resim var. İki bürokrat daha el değmemiş olan ve sayıları önemsenmeyecek kadar az olan kitaplara bakıyor:

Buradaki kitaplar çok net seçilmiyor, fakat başka bir ülkede, Oman’daki kütüphanenin daha net resmi var Oman Amerikan Elçiliği’nin sitesinde (orada da beş yerde köşe var):

Bu kitaplar (yani Rock&Roll ansiklopedisi, Amerikan üniversiteleri rehberleri vb.), zaten üniversitede okuyan, internet kullanabilen gençler için herhangi bir anlam taşıyor olabilir mi? Elçilik bunları üniversite kütüphanesine bağışlamakla yetinemez miydi? Üniversite bunları kendi alamaz mıydı?

Bu beş üniversiteden birinde olup bu köşelere uğrayan okurlarımız varsa, bilgi verici bir değerlendirme yazarak durumu aydınlığa kavuşturmalarından büyük mutluluk duyarım.