Türkçe “Fransız,” İngilizce “Yunan,” Fransızca “Çinli”

Posted by on Nisan 22, 2011 in Deneme, Eğitim, Yorum

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 Nisan 2011 tarihinde Strasbourg’da Avrupa Parlamenterler Konseyi’nde yaptığı konuşmada geçen “Fransız kalmak” ifadesine dayanan “politik espri”, politika alanında sözlü çeviri eğitimi için yine (Davos paneli gibi) hazine değerinde. Bu ifadenin ve yarattığı etkinin tartışma ve yorum boyutu basında sözlü çeviri ve çevirmen algısı olarak da bir değerlendirmeyi hak ediyor. Bildiğimiz gibi politik ifadelerin basında yer alma biçiminde sözlü çevirmene haksızlık etme yaklaşımı oldukça yaygındır. Bu kez olmadı bu, ne güzel. Yine de yazılı ve sanal medyaya yansıyan yorumları inceleyip sınıflamak yararlı olabilir.

Aslında konumuzun odağı bu esprili ifade ya da çevirisi değil: çünkü bu tür kültürel ifadeler sözlü çeviride bağlama ve duruma göre anlamlarını birebir yansıtacak biçimde çevrilseler de olur, erek kültürde şans eseri anlamlarını ya da işlevlerini karşılayan bir ifade varsa o yolla aktarılsalar da… Kimin hangi tarihsel dönem ve gelişmelerden etkilenerek hangi kültürü “Fransız” saydığı değişir. Kimi için bu “Fransız” Yunan olur (It’s Greek to me!), İspanyol olur, Çinli olur, Türk olur. İşlevsel olarak ne denmek istendiği aktarılınca ifadenin içeriğinin sorun olmadığı o kadar çok örnek verilebilir ki. Ama bir ülkenin Başbakanının bu ifadeyle vermeyi hedeflediği eleştirel tepki, hele bir de konuşmayı izleyen günlerde Türk basınında ve (büyük olasılıkla bizdeki yansımaları üzerinden çeviri yoluyla) yabancı basında politik malzeme olarak tartışılırsa çevirisi de ideolojik malzeme olarak başka bir önem kazanır.

Birkaç gündür bu konudaki yazı ve yorumları izliyorum. Farklı yaklaşımlar var: çeviriyi su gibi “saydam” sayıp birebir eşdeğerliği “garanti” görenler; “nesnel” bakanlar, taraf olup “öznel” bakanlar; sözlü çeviri gerçekliğinin farkında olanlar, olmayanlar… Kapsamlı bir inceleme değilse de kısa değinmelerle dikkatimi çekenler şunlar:

1. Konuşmacılar bir konuşmanın sözlü çeviri yoluyla dinleyenlere ulaştığı durumlarda da kendi duygularını, düşüncelerini olduğu gibi yansıtacağından ya da yansıtması gerektiğinden çok eminler. Kültürel ifade/ deyim/ deyiş/ özdeyiş/ atasözü veya dolaylı anlatımla zenginleştirilen dilin her bağlamda her dile aktarılabileceğini düşünüyor ya da sanıyorlar. Daha doğrusu işin çeviri boyutunu düşünmüyor çünkü birebir örtüşmeyi “garanti” sayıyorlar.

2. Basında politik içerikli her konuda olduğu gibi politika alanındaki sözlü çevirilerin yansımalarına da “taraflı”/ “tarafsız” çeşitli tutumlarla yaklaşılıyor. İnternette küçük bir araştırma politika alanında sözlü çeviri başlığı altına giren bu konunun tartışmasının yalnızca nesnel/ tarafsız olarak değil (konunun ve kitle iletişiminin doğası gereği) öznel/ taraflı olarak da yapıldığını gösterir. Yaklaşım farklarına göre bakarsam elde şunlar var:

– Konunun çeviri boyutunu uzmanlara sorarak ya da nesnellikle açıklamaya çalışanlar:

(ör. http://www.internethaber.com “Tercümanların Fransız Kaldığı Anlar” çeviri eğitimi ve çevirmenlerden uzman görüşleri; “Avrupa Parlamentosu’na Fransız” Bülent Somay, 17.04.2011, Radikal)

– Konunun çeviri boyutunu gündemdeki politik tartışmanın aracı olarak öne çıkaranlar:

(ör. http://www.zaman.com.tr/ Fatma Turan, ‘Fransız Kalmak’ Dünya Literatürüne Geçti; http://www.stargazete.com, Aziz Üstel, “Fransız kalmak …)

– İşlevsel/ örtük çeviriyi “etki kaybı” (politik kayıp) olarak gören ideolojik destekçiler:

(ör. Davos paneli çevirisindeki gibi çeşitli blog ve forum tartışmaları; üyelik gerektirmeyen bazı forumlardan izlenen tartışmalar)

3. Politika alanında sözlü çeviriyi ve çevirmenleri ilgilendiren (ister odağa alan ister dolaylı olarak işin içine katan) ve sözlü çevirinin farkına varmayı sağlayan her “medyatik” tartışma gibi bu tartışmanın da dilsel, kültürel, işlevsel aktarım boyutlarıyla birçok çevirmen, çeviri öğrencisi ve çeviri eğitmeni arasında çeşitli ortamlarda (ders, internet, sosyal paylaşım siteleri, öğrenci birlikleri, sanal çeviri dergi ve forumları…) tartışıldığına tanık olmamız çevirmenlik mesleğinde ve eğitiminde bilinçlenme ve duyarlılığın arttığına işaret ediyor.

Çevirmenler, yazılı ya da sözlü, zaten sürekli çeşitli kısıtlamalar altında karar alırlar. Sözlü dilin aktarımında buna “anındalık” gibi özel ve temel bir kısıtlamayı da eklemeliyiz. “Fransız kalmak” bu açıdan çeşitli dillerde çeşitli göstergelerle çözülen bir aktarım sorunu olarak başka sorunlardan ne daha farklı, ne daha zor. Konuşmasında doğaçlama fıkra anlatan, şiir okuyan, espri yapan ve hepsinin anında aktarılacağını düşünen o kadar çok konuşmacı çıkar ki sözlü çevirmenlerin karşısına…