Kafası Güzel Filler Korsanlara Karşı

Posted by on Temmuz 21, 2011 in Güncel, Kitap

Turgut Gürer, aslında genç bir jeolog. Fakat bilim yazarlığı onu yayıncılığa sürüklemiş. Gürer Yayınları‘ndan değişik alanlarda çeşitli kitaplar yayımlıyor. Son kitaplarından biri kendi çevirisi, böylece iki rolü birden üstlenmiş – ve bu yüzden çoksatarlar arasına giren Kafası Güzel Filler ve En Acayip Deneyler adlı bu popüler bilim kitabının korsanı çıkınca, korsan saldırısının etkisini iki kat yaşamış. Onunla söyleştik.

-Kitabınızın korsan baskısını yakalamışsınız, bir çevirmen olarak ne hissettiniz?

-Aslında ben görmemiştim. Kafası Güzel Filler ve En Acayip Deneyler adlı kitabın çevirisi kitapçılara girişi olduktan bir hafta sonra bir arkadaşımdan telefon aldım. “Senin kitabın korsan baskısını 5 liraya satıyorlar” diyordu biraz da alaycı bir ses tonuyla. Tabii aslında o da üzülmüştü. Ben de, kendisinden bir adet bulup bana göndermesini rica ettim. Etiket fiyatının dörtte biri fiyatına satılıyordu. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Kullanılan kâğıt bile aynıydı. Kitap piyasadan alınmış, kapağı ve içi bir tarayıcıyla taranmış ve olduğu gibi basılmış.

-Fakat kitabınızın aynı zamanda yayımcısı da sizsiniz – iki kimlik arasında hangi kimliğiniz daha çok zarar gördü sizce?

-Öncelikle bir yayımcı olarak hevesim kırıldı diyebilirim. Çünkü faaliyet alanı yalnızca kitap yayınlamak olan bir yayınevinin ayakta durabilmesinin tek yolu, yayımladığı kitapların okurca beğenilerek satın alınması ve bu kitaptan elde edeceği gelirle, hem giderlerini karşılaması hem de yeni kitaplar üretebilmek için kaynak sağlayabilmesidir.  Yazar ya da çevirmen bir kitap metnini yaratmak için büyük bir beyin emeği harcar (üstelik bu yazdıklarının okunmama ihtimalini de düşünerek harcar bu emeği). Sonra yayınevi o kitabın yayımlanabileceğine bir şekilde ikna olur ve tüm maliyetini sırtlayarak bu kitabı yayımlar. Aslında kitap deterjan, şampuan, jilet gibi talebi sürekli olan bir ürün değildir. İnsan, kitap almadan da yaşayabilir. Bu yüzden her bir yeni kitabı yayımlamak, yayınevi için sonunu öngöremediği/öngöremeyeceği bir maceradır. Talebi garanti olmayan bir ürün ürettiğimiz için de kitap yayıncılığını gerçek bir ticari faaliyet olarak görmek zordur. Yeni bir kitabın okurca beğenilip, belirli oranda bir talebi olacağına dair yayımcının tamamen sezgiye dayalı ve rasyonel olmayan bir inanç taşıyıp kitabı yayımlaması ve ilan etmesi de yeterli değildir.

Zira bu kitabın belirli kitap mağazalarında da satışı olabileceğine dair o mağazaların satın alma birimlerinin de ikna olması gerekir ki, kitap mağazada teşhir edilmek üzere talep edilsin ve raflarında okurla buluşabilsin. Raflara giren kitap, hiç satılmadan yayınevi deposuna bumerang gibi geri dönebilir de.

Kitabın etiket fiyatını belirleyen etmenler vardır. Bunlardan biri kitabın dağıtımı için dağıtım firmalarına ya da kitapçılara verilen iskonto bedelleridir. Elbette bu iskonto bedelleri de kitapçıların ve dağıtım firmalarının kendi giderlerini karşılayabilmeleri ve kendi işyerlerini yaşatmak için ihtiyaç duydukları bir rakamdır. Böyle yüksek iskonto bedellerinin aslında Türkiye dışındaki başka ülkelerde de uygulandığını (örneğin, amazon.com) biliyoruz. Ama elbette bir kitabın ortalama olarak 1000 adet civarında basıldığı, hatta kimi büyük ve köklü yayınevlerinin bile bazı kitapların yeni baskılarını 500 adet civarında yaptıkları ülkemizdeki kitap sektörünü, 10.000 adet kitap satışının dahi yüksek satış sayılmadığı, Almanya, İngiltere ya da Fransa gibi ülkedekilerle karşılaştırmak mümkün değildir. Bunun yanı sıra kitabın fiziksel maliyetinin (matbaa giderleri) yanı sıra yazarın, çevirmenin telif ücretleri vardır. Ayrıca reklam giderleri, personel giderleri, kargo giderleri, depolama, KDV bedeli vb. Bir yayıncının yaşayabilmek için bu maliyetleri etiket fiyatına yansıtması gerekir. (Ama bunu da her zaman tam anlamıyla yapamaz. Özellikle kitap satış adedinin çok düşük olduğu durumlarda bir kitap için etiket fiyatını ancak belirli bir orana kadar yükseltebilirsiniz.)

Oysa bir korsan baskıda, bu riskler üstlenilmez; kitap taranır, basılır, sokakta satışa sunulur.

-Okurlardan ne bekliyorsunuz? Korsan kitabı görünce nasıl tanısınlar, ne yapsınlar?

-Türkiye’de bir kitabın yazılıp yayımlamasından okurun karşısına gelmesine kadar geçen sürecin ne denli zorlu, riskli olduğunu yukarıda özetle anlatmaya çalıştım. Ve buzdağının yalnızca görünen kısmından söz ettim. Korsan kitap alma niyeti olmayan okurların, öncelikle kitabın orijinal olduğunu anlamak için kitabın arkasında Kültür Bakanlığı’nın zorunlu kıldığı bandrolün bulunduğunu kontrol etmesi gerekiyor (tabii bandrollerin de sahtelerini yaptıklarını gördüm; ama benim gördüklerimde, bu sahte bandroller mat bir görünümde olup, 3 boyutlu holografik bir görüntü sergilemiyorlar). Ve fiyat: Eğer mağaza satış fiyatının çok altındaysa da kuşkulanmaları gerek, üstelik sokakta satılıyorsa.  Yine de korsan kitap almayı sürdürmek isteyen okurlara, bandrollü kitap satışı yaptığı bilinen bir İnternet sitesi ya da kitapçıdan aldıkları takdirde, az okunan Türkiye’de zaten minik olan kitap yayıncılığı sektörünün (yazarından matbaasına kadar) yaşaması için bir katkı sağladıklarını da düşünmelerini rica ediyorum. Zaten Türkçe yayımlanmış bir kitabın uluslararası bir talebi de yok (böyle olsa belki çok adetli  olarak basılacağından fiyatları da iyice düşürebilirdik.)  Yine de havalı bir kahvehanede bir bardak kahve için 7 tl talep edildiğinde, bu fiyatın mağazanın başka giderlerini de içerdiğini nasıl algılayabiliyorsak, bir kitaba da 20 tl verdiğimizde bu fiyatın yalnızca kâğıt ve mürekkep masraflarını içermediğini algılayabiliriz sanırım. Üstelik vücuttan kısa sürede atılmayacak, birkaç kuşak sonra dahi bozulmadan saklanabilecek, büyük olasılıkla kitabın gelecekteki sahiplerini de mutlu edebilecek bir fikir ürünü edinmiş oluyoruz.

-Havayı dağıtmak için kitaba dönersek: Yayıncı olarak çevirmenden memnun musunuz? Nasıl çevirmiş sizce? “Elephants on acid” yerine “kafası güzel filler” karşılığını bulabilmek neşeli bir çevirmeni işaret ediyor. Bu arada çevirmen olarak hoşnut musunuz yayıncınızdan? Sizce layığıyla basmış mı çevirinizi? Çok müdahale etmiş mi?

-Kitabın yazarı Alex Boese kitabını tuvalette bile okunacak bilim yazıları olarak tanımlıyor. Çevirmeni de buna uygun olarak kitabı çevirmiş diyebilirim. Hem yayıncısı hem de çevirmeni olduğum objektif olmam zor. Ama evrensel olan bilimin geniş kitlelere ulaştırılması adına yenilikçi yazım yöntemleri denenmesi, şimdilerde mizah katılması beni çok mutlu ediyor. Örneğin bu kitapta yazar önce deneyin nasıl yapıldığını anlatmak için hayali bir sahneyi anlatıyor. Sonra işin ayrıntılarına geçiyor. Ve yazar bol bol mizaha başvuruyor. Son olarak da yazdıklarını “atmadığını” kanıtlamak için deneyin kaynak makalesini gösteriyor. Aslında bir bilim tarihçisi olan yazar, okurlarını karmaşık bilimsel konuları mizah katarak nasıl sevdirmeye çalışmışsa ben de aynı esprili üslubu çeviride de korumaya Türkçe’ye uyarlamaya çalıştım; müdahaleler de bu yönde oldu. Hem yazarın hem de benim gizli hedefimiz aslında bilimsel ve özellikle insan doğasına dair devrim niteliğindeki çalışmaları bilim eğitimi almamış okurlara bile okutmak ve onlar da merak, hayranlık duyguları uyandırmaktı. Kitapla ilgili yazılarda Türkiye’de genç okurların kitaptaki araştırmalara göndermeler yapmaları ve kitapta anlatılanları kendi yaşamları ve gündelik olaylarla ilişkilendirmeleri amacımıza bir ölçüde ulaştığımızı gösteriyor. Çevirmeni de yayımcısı da bilimi hayatın içine sokarak, kültürün bir parçası yapmak tutkusunu paylaştıkları için her iki taraf da birbirinden memnun kaldı kanımca…

-Teşekkürler. Kafası güzel filler korsanları yener umarım.