Sıra Hasan Âli Yücel’e de gelecek..

Posted by on Mart 3, 2013 in Yorum

Sıra Hasan Âli Yücel’e de gelecek, hatta geldi de geçti bile..

Çağdaş çeviribilimin temel paradigmalarından biri Hasan Âli Yücel dönemi çevirilerinin, ilk M.E.B. klasikleri çevirilerinin bir dönüm noktası olduğu, çeviri anlayışında ve toplum-çeviri ilişkisinde önemli bir dönüşüme yol açtığıdır. Çeviribilim içinde neredeyse tartışmasız kabul gören bu görüş, daha o dönemde tartışmalara yol açmış, kısa süre sonra çok partili dönemde Tercüme Bürosu’nun ve M.E.B. Yayınevi’nin değişmesiyle birlikte uygulamada reddedilmiştir. Fakat çağdaş çeviribilimciler örneğin Tercüme Dergisi’nin değişmesini ve sonra kapatılmasını ilk, temel önemdeki dönemin bozulması olarak görürler.

TBMM kürsüsünde, antropoloji kitabıyla açıklama yapıldığını (26 Şubat 2013) gören çeviribilimciler, çevirmenler ne düşündü bilemiyorum; ama genel izlenimim, büyük bir çoğunluğun bu açıklamayı gerçekten de milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı bir açıklama olarak yorumladığı. En azından sosyal medyadaki yorumlar bunu düşündürüyor.

Fakat bu yaklaşım, birincisi o dönemle ilgili çok perspektifli düşünmemeye dayanıyor; ikincisi de, burada bu hamlelerin alanının genişleyeceğini görememiş oluyor; bilim anlayışına ters düşen bu TBMM açıklamasının bakış açısı sadece antropolojiyle sınırlı kalmayacak, bunu düşünmek için bir neden yok. İsmet İnönü’nün ya da Atatürk’ün mirasını reddederken Hasan Âli Yücel, Orhan Veli ya da Nurullah Ataç’ın reddedilmeyeceğini düşünmek için bir neden yok.

Zaten bu yönde adımlar da, daha önceden atılmış adımların devamı olarak atılıyor. Artık çevirilerinde nasıl “evrim” yerine “inkişaf” demeyi yadırgamayan, bir tekamül ve tercih olarak sunan çevirmen ve çeviri yayıncıları varsa, aynı şekilde Türkiye’nin çeviri ve kültür hamlesinin M.E.B. klasikleriyle değil, daha önceden, hani esprili şekilde söylersek, Abdülhamid’in Şerlok Holmes çeviri siparişleri ve ilk Tercüme Odası’yla yapıldığını söyleyen, yeni bir paradigmaya geçilecek.

Anayasa’da “Türklük” kavramının değiştirilmesinin paralelleri kültür alanında gelecek. Sadece “Türk edebiyatı” yerine “Türkiye edebiyatı” ya da “Türkçe edebiyat” demekle sınırlı kalamaz bu akım; yapısöküm daha geniş ölçekli olacak. Bunun ilk işaretlerini, aslında yıllarca önce Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Nâzım Hikmet gibi kimselerin (hatta zaman zaman Mehmet Akif ‘in bile) “Türkçü, milliyetçi” diye suçlanmalarında görmüştük. (Bkz. Emperyalizm ve Kültür) Bu durum daha da genişleyecek. Eğer süreç böyle devam ederse. Ama her koşulda çeviribilim içinde bu yeni paradigmanın altyapısının hazırlanmakta olduğunu varsaymakta bir zarar yok.

Oysa buradaki perspektif çok karmaşık ve genellikle yanıltıcı.

Çünkü TBMM’deki siyasi çıkış, paradoksal bir şekilde, aşırı milliyetçi Nihal Atsız’ın Türk Tarih Tezi’ne karşı çıkışının yeni bir versiyonu. Atsız da tam da aynı şekilde bu ölçümlere, antropoloji ve uygarlık eksenli bir millet anlayışına karşı çıkmıştı. Fuat Köprülü ve dönemin İstanbul Üniversitesi ekolünün tarih anlayışını savunuyordu. Daha sonra Sabahattin Ali’yle, Tercüme Bürosu’nda çalışan ve Atsız’la yaşadığı sorunlar yüzünden kadrolu işinden olacak olan Sabahattin Ali’yle yaşadığı karşıtlığın da arka planında bu tarih anlayışı vardı.

Kuşkusuz burada birebir örtüşmeler yok, ama tarihsel tekerrürler var.

Kısacası, bugün Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bilim ve kültür hayatına getirilen eleştirileri dikkatle izlemekte yarar var. Sonuçta yeni bir paradigmayı hayata geçiriliyor.

Çeviribilimciler bir karar vermek zorunda kalacak: Hasan Âli Yücel paradigması korunacak mı, korunmayacak mı? Yoksa onu sıkça karalayan Nihal Atsız’ın anlayışı mı hakim olacak?

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir